Hayatımız boyunca öldürdüğümüz insanlar manasız bir anda gözlerimizin önünden süzülürler. Boğazımızda hissettiğimiz, özgürlüğü için savaş veren düğümlerin hortlağını görmüş olmanın merak ve korkusuyla, karanlık bir köşeden geçip gitmesini izliyor ve kendi kendine bir savaş veriyor. İnsan o an yaşadığı kişiliğin yalancılığını fark ediyor. Gelgitler yaşayıp kendine yabancılaşıyor. Geçmişin hisleri anın içinde tekrardan yaşam buluyor. Tüylerini diken diken eden bu durum belki günlerini, aylarını harcadığın gerçeklikten seni koparıyor. Geçmişimizde bıraktığımız insanların ölümüne inanmanın zorluğuyla verdiğimiz savaş, hafif bir esintiden gelen bulaşıcı bir hastalık gibi gelip geçiyor. Bir haftalık küçük bir soğuk algınlığı...


Hayatımızda var olmayan birisinin ölümü veya yaşamına nasıl inanabiliriz? Bir insan anılarımızda ve zamanımızın akışında bulunabiliyorsa ancak o zaman ona bir hayat ve ölüm sunabiliriz. Sahiden geçmişimizde bırakıp gittiğimiz her insan artık bir ölüydü, unutulmaya yüz tutulmuştu, zamanı geldiğinde biz yas tutmuş, vakit bulduğumuzda da hüzünle anar olmuşuz bunu. Sahiden bana "o" nun yaşadığını kanıtlayabilir misin?