Yaşanmadan yazılmalı bazı hikâyeler. Yazmalıyım. Belki daha sonra nefret edeceğim. Bir daha açıp okumayacağım bile. Fakat anlatacak şeyler var, kelimeler birikti ve içim bunları da saklayacak kadar geniş değil artık. Sizler de kulak verin söyleyeceklerime, öğüt olsun yüreklerinize. Bu bir çöl hikâyesi. Kurak ve sıcak. İki yabancı ruhun birbirine görünmez iplerle düğümlenişi. İki farklı uçurumun kavuşması kadar imkânsız, bütünden uzak, parçalanmış anlar dizisi…

Hikâye bu ya, vaktiyle uzak diyarlarda yaşayan genç kız, kervanlarla gelen bir gence âşık olur. Asırlar önce dünyaya onu aramaya gelmiş gibi bakar yüzüne, bir mucizeye bakar gibi. Hislerine bir karşılık var mıdır bilmez ama gittikçe büyür sevgisi. İşte her şey böyle başlar. Gün olur gece biter geçip gider zaman. Yıllar geçer, Olimpos her yıl bir kez uğrar Hira’nın çölüne. Her gelişini bayram bilir kutlar. Fakat uzaklardan gelen kimseler çok uzun kalmaz buralarda. Yine bir veda vakti yaklaşınca telaşa kapılır. Yüreğini bir sızı kaplayınca ne yemek ne de uyku ister bedeni.

Duyguların böyle bir özelliği vardır. Ya dilinden dökülüp kurtulur ya da içinde birikip zehirler yavaş yavaş. En sonunda dayanamaz, karşısına çıkıp anlatır her şeyi.


Hira:

"Seni gördüğümden beri yıldızlar daha parlaklaştı, kurak çöllerime renk geldi. Beni asıl şaşırtan şey ise suretinin aşinalığı. Ruhun ise bir o kadar yabancı. İçimde susturamadığım binlerce soru var. Sahi hangi masalda dinlemiştim seni yahut hangi rüyama gizlenmiştin? Ömrüm boyunca ayna diye baktığım senin yüzündü sanki, o kadar tanıdıksın bana. Yine de mutluluktan hayli uzak sende gördüklerim. Nasıl anlatılır, bilmiyorum. Sanki sayfaları dağılmış iki kitap birbirine karışmış gibi. Okudukça anlamsızlaşan karmakarışık bir hikâye gibiyiz."

"Bedenlerimiz ayrı yerlerde olsa da yıllardır ruhum senin ruhunla dans etti. Adımlarımı seninle attıktan sonra kulaklarımdaki ses Gülnihal* olsa ne fark eder vals olsa ne fark eder? Yüz yüze bakmamızı sağlayan kelimeler hangi dilde söylenmiş ne önemi var? Dünyada tüm hisler ortaktır tıpkı müzik gibi.”

Fakat Olimpos his nedir bilmezmiş. Yalnızca kendi dünyasında yaşar kendi lisanını konuşurmuş. Hira'nın seslenişi yalnızca bir yankı olarak kendine geri dönmüş. Zirvelerinden birbirlerine baksalar da asla bir araya gelemeyecekleri aşikârmış.


Hira'nın içi koca bir boşluktur. Onun cümleleri içinde gizlidir. Doldukça dolar. Olimpos ise yüksek ve kibirlidir. Ütopyasına hapsolmuştur. Bu onun cezasıdır. Bu güzel cümlelerden bir nasibi yoktur. Hira'nın iklimi ne kadar sıcaksa Olimpos'un zirvesi o kadar soğuktur.


Hira:

“Beni derinden yaralayan her şey senin mevcudiyetinin bir parçası. Yollarımız öyle noktalarda ayrılıyor ki birbirinden, bu yükü kalbim de aklım da üstlenmeyi kabul etmiyor. Sana ulaşamamaktan yorgundum. Varlığın ile yokluğun arasında sıkışıp kaldım. Gündüzleri yakıp kavuran geceleri esip savuran iklimim merhabanla ya da elvedanla daha da hiddetleniyor. Bende az ve çok var. Sevgi ve nefret gibi. Sen ise tam ortadan yürümenin sırrını çözmüşsün."


Olimpos:

“Benim ütopyamdan söz ederken fark etmediğin bir şey var, sen güzel bir çöl rüyası görüyorsun. Yani varlığımdan daha fazlasını. Anlamıyor musun? Bizi birbirimize ulaşılmaz kılan aramızdaki yollardan, konuştuğumuz kelimelerden çok daha fazlası; kılıç misli fikirlerimiz. İşte! Beni ben yapan, seni sen yapan şey. Gördüğün seraplar beni sana yakın hissettiriyor sadece. Ne kadar safça...”


Hira:

"Sen beni kestikçe dağılıp parçalandığımı sanıyorsun. Oysaki ben bileniyorum. İkimizin de ruhu demirden, bilmiyorsun. Birbirimizi yok edemeyiz."


Olimpos:

“Kuşandığın için hep sana dönük kılıcım. Yan yana değil karşı karşıyayız. Dinle, senin çölüne benzemez yollarım. Yokuşludur. Dikenlidir. Soğuktur. Kendim gibi dev bir gölgem vardır. İşte ben asıl o gölgede nefes alırım. Siyahtır benim diğer adım. Karanlığıma karışmadan bana ulaşamazsın.”


Hira:

“Ben ise açık denizlere benzeyen sıcak kumlarda gezip dolaştım bunca yıldır. Yolların karmaşık biliyorum. Yine de kaybolmadan seni bulamam diye bunca çabam. Artık korkmuyorum ve kuşanmıyorum. Gölgenin rengi siyahtır, biliyorum. Söndürdüm tüm yıldızları. Bana rehber değiller artık. Karanlığı arıyorum. Seni arıyorum.”


Olimpos son kez gider ve bir daha hiç dönmez. Hira onu uzun süre bekler, zaman geçmek bilmez. Gözlerini kapatan her âşık gibi o da kör olmuştur. Dikenli bir gülü tuttuğunda ellerindeki kırmızı kan mıdır yoksa gülün rengi midir ayıramaz. Aşk ile acıyı da birbirine karıştırdığı için bunu anlayacak durumda değildir. Oyulup duran, gittikçe derinleşen bir yaradan başka bir şey yoktur elinde. Aşk sandığı şey zehirli dikenler midir?


Hira:

“Çölümün yıldızlı gecelerinde aradım akıbetimizi. Sana çıkan yollar çizdim kumlara, hepsini fırtınalar dağıttı. Sonra bir falcı geldi tuttu elimi. ‘Kaderinin izleri bedeninde gizlidir unutma. Kumları bırak, onlar yalnızca rüzgârların kölesi.’ dedi. Elimi açıp gökyüzüne çevirdi. Avucumun çizgilerinden yeni yollar keşfetti. Yaşlı ve titreyen parmağını havaya kaldırdı. Uzakları göstererek "Orada, çok uzakta bir dağ var. Dağın ardındaki bir çift göz öylece durmuş sana bakıyor. Ne gizleniyor ne de ortaya çıkıyor. Yalnızca derin bir kuyu misali seni içine çekiyor.

-Kuyu benim de kaderimdir diye düşecek misin yoksa bu bir tuzak deyip kaçacak mısın Hira?

Bu kez Hira Olimpos’a doğru yola çıkar. Bilmediği yerlerden geçer, yeni diller öğrenir. Benliğinden uzaklaşır. Vardığında o da bir yabancıdır artık hem kendine hem de dünyaya. Hira'nın her şeye rağmen son bir umutla uzattığı ellerini Olimpos’un ateş misli elleri yakar, dikenleri batar. Harp meydanında bulur kendisi. Kansız, hançersiz bir savaştır bu. Fakat o böyle kaçak dövüşleri, alengirli oyunları bilmez. Olimpos’un soğuk ve yokuşlu yollarında yorulur. Daha büyük yaralar alır. Yeniden en iyi bildiği yere, kendi çölüne dönmeli midir yoksa savaşmalı mıdır? Aşk sandığı şey tehlikeli tuzaklar mıdır?

Tek derdi o kör eden karanlıkta bir ışık bulmaktır aslında. Siyahın doğurduğu elmas gibi o da bir güzellik arar bu belirsizliğin içinde. Lakin ne ışık bulur ne de bir güzellik. Çaresiz geri dönmek ister ancak dönüş yolunu da unutmuştur artık. Hatta kendini bile hatırlayamayacak kadar uzaktır her şeye. Ne evinin yolunu hatırlar ne de Olimpos’u yurt edinebilir kendine. Oradan ayrılmaya karar verip son bir kez vedalaşır onunla. Büyük bir sevgiyle aradığını bulamadıktan sonra hiçbir varış yetmeyecektir artık Hira’ya. Bu kez nereye varacağını önemsemeden yollara düşer. Sonsuz bir gidiştir bu. Her şey başladığı yerde, yani yüreğinde son bulur.