Ölümün dakikasını gününü biliyormuşçasına, çatır çatır kalp kırıyorsunuz. Sevdiklerinizin yüreğinden sımsıkı tutmayı bırak, bir tekme de siz atıyorsunuz. Azarlayıp dışladığınız insanları hoş bir marifetmiş gibi ortamlarda anlatmaya bayılıyorsunuz. Anne babanıza bağırmayı iyi bir melodiymiş gibi sürekli tekrarlıyorsunuz. Yetimin hakkına riayet etmeyip zalime meydan okumuyorsunuz. İşçinin parasını geciktirip insanların saf duygularını istismar ediyorsunuz. Yüksek sesle konuşuyorsunuz. Makam mevkii şöhreti hobi olarak görüp, sırtınıza yapışan deri koltuktan sıyrılıp dünyaya özgün bakamıyorsunuz. Kitap okumaya vakit bulamayıp, az düşünüyorsunuz çok konuşuyorsunuz. Araştırmıyorsunuz, ilk gördüğünüz bilgiyi vazgeçilmeziniz olarak görüyorsunuz.


Otobüslerde yaşlılara yer vermiyorsunuz. Tesettürü belli bir kesime ait olduğunu, kayan bonelerin, gözüken bileklerin, şatafatlı evlerin, cinsiyet partisine kadar sayısız putun kölesi oluyorsunuz. Çocuklarınıza vakit ayırmayıp dedikodu yapmayı çok seviyorsunuz. Namaz ve duaya gereken önemi göstermeyip, başınıza gelen ayağınıza takılan ufak bir engele isyan ediyorsunuz. Az şükrediyorsunuz, hiç önemsemiyorsunuz. Daha iyisi daha pahalısı uğrunda günlerinizi çürütüyorsunuz. Öğrenciye ihtiyacını sormayıp, bir kitabını da ben karşılayayım demiyorsunuz. İsraf ve fuzuli harcamalara bayılıyorsunuz. Herkes beni şu malımla şu paramla konuşsun istiyorsunuz.


Cenaze namazımızda haklarınızı helal ediyor musunuz sorusuna helal ediyoruz demeleri yeter oysaki, bu uğraş da neden? 


Yoruldum, yoruluyorsunuz...