Hepsinin senaryosu aynıdır aslında; kadın sinir anında duraklar, gözüne kestirdiği bir objeyi alır ve odadaki boy aynısına fırlatır. Zemine dökülmüş ayna parçalarından kadının pek çok yansımasını görürüz. Evet, kadın paramparça olmuştur. Ağlamaya başlar, yerdeki ayna kırıklarından birinde kendini görür, durgunlaşır. Kadının karar verme anıdır. Kendini toplayacaktır. Gözyaşını siler. Zemine saçılmış ayna kırıklarını toplamaya başlar. Bu esnada kırıklardan biri eline batar, bu kez kanayan eline bakarak ağlamaya başlar. Bir senaryo klasiğidir, adama hesap sorma yolları, kadına süpürge faraş...

Bir masal klasiğidir, kadınların başına açılan belalar yine kadınlar yüzündendir. Üvey anne, kötü kraliçe, cadı...

Klasikler ve gelenekler... kim bilir kimler kurban edilecek bu iki yola. Kim bilir kaç kişinin hayalleri sönüp gidecek. Kimlerin bir gün daha yaşamaya hevesi, takati kalmayacak. Kimler bir gün “bir kadın cinayeti daha” başlıklı bir gazetenin ufak bir köşesinde yer alacak. Kimler henüz hayatının baharında karalar içinde uğurlanacak. Peki ya sorumlusu kim olacak? Yoksa yine ağır bir tahrik unsuru bulunup bir sonrakilere davetiye mi çıkarılacak?

Bütün bu öğretilmiş-öğrenilmiş çaresizliklere inat şimdi sokaklarda ayna kaplı binalara bakarak ruj süren kadınlar var, sokaklarda işten atıldığı için eylem yapan kadınlar var... Kendi masalımızı yazmamız için sokaktayız. Susmayın, susmayalım...