Çıkış hep var fakat zaten canlı çıkamayacağız.


Öyleyse bir an önce çıkmak mı asıl mesele yoksa en dibine kadar yaşamış olma telaşı mı hasıl olacak bilemiyoruz. Çapa kayaya sıkıştı. - yok bir iki zorladım - Havası güzel buranın kalabiliriz, kara pek uzak görünüyor, müziğin sesi buraya kadar geliyor yine de. Deniz tuzuyla yoğrulmuş tenin güneşte kavrulur diye korkuyorum. Kalalım biraz, birazdan belki biraz daha fazla. Özlediklerin mi ağır basacak yoksa özleyecek yeni bir satır arası mı olacağım bıçak sırtında bilmiyorum. Hayat bazen öyle anlamsız ve ben bu durumu içten içe çok seviyorum. İçten içe çok seviyorum. Hayır ikinci keresi hatalı bir söyleyiş değil, gayet farkında olarak üstelik, kayaya sıkışan suya bağırıyorum. İkinci kertesi ömrün; renkli olur diye, işte onu biliyorum.


Çengele bir umut takıldı ama biraz büyük. Şimdiye kadar hayali kurulandan da büyük. Bükük belimizle çekmeye mecalimiz yok mu? Belki de sığdırabileceğimizden daha küçük tekne. İkimiz de dokunamayız; hem korkuyoruz bir yandan, hem karnımız da aç böylesine..


Bir büyük açarız işte yanına o kesin. Hiçbir yere sığdıramadığımız, o güzel ihtimal kadar büyük olmaz belki - ben kendimden başkasını acıtamam - gördüğün yaralara, bezendiğim yamalara benzersek acırsın. Kara çok uzak.

Ağlayarak dolduramam dalga boşluğunu.

Kalırsın. Sonuna dek son demin. Denizin saçlarını yolar meze diye önümüze koyarlar, zeytinyağı ve limon eşliğinde bir miktar kanarız. yine de olur. Güzel de olur.


Yelkene tutunup varılmaz diyara savrulursak; yani her şeyden kopup o kelimenin sonuna takılırsak mesela, olur ya... olursa eğer, benzersiz olsun. Bir an evvel kök salmak olsun tek derdimiz, kaçmak yerine. Biraz yasemin dolanır belimize, birlikte uzarız olmayanların göğüne. Ölmüşlerim aşkına! Fonda jiletler eşliğinde ve koro halinde; en klişesinden "Every time we say goodbye" çalacaksa da çalsın mesela, öyle karıncalanır parmak uçlarım, ben yine yetişmek için sana, uzarım.


Canlı çıkmayacağız ama birlikte çıkacağız.

Hiç değilse bu rüyadan.