Parçalandı.
Hayat, bozuk plakta çalan bir şarkıydı.
Ne anlattığını kimse anlamadı.
Ya da tüplü bir televizyon.
Bir görüntüsü vardı elbet.
Ama bizde onu yakalayacak göz nerede?
Kendimizi avuttuk.
Bakınca gördük sandık.
Sevince sevildik sandık.
Beş değer verdiysek bir aldık.
Bir verdilerse beş çaldılar bizden.
Biz de bir çocuk gibi inandık.
En masumcası buydu çünkü.
Bir çocuk gibi inanmak.
Uçan bir uçurtmanın hiç düşmeyeceğine inandırdılar bizi.
Kimse hava koşullarından bahsetmedi.
Ya da ipin kopma ihtimalinden.
Ya da kendi dikkatsizliğimizden,
O uçurtmanın düşebileceğinden.
Hep avuttular.
Hep kandırdılar.
İnandırdılar bizi.
Bir doğruyu duyabilmek için, önce yalanın ne demek olduğunu anlatsalardı keşke.
Uçurtmanın uçmasını değil de önce düşmesini öğretselerdi.
Ya da sevmeyi değil de önce sevilmek gerektiğini.
Hep yanlış açıdan baktırdılar bizi.
Önce olumsuz sonuçlarını bilseydik yaşamanın, olumlu taraflarını sonra fark etseydik
Bu kadar acımazdı içimiz.
Bu kadar erken bitmezdi hikayemiz
Ama bitti işte.
Başlamadan bitmek ne acıymış.
Bitince tekrar başlayamamak ne kadar sancılı.
Velhasıl yazık oldu.
Yazık oldum.
Yazgım,
Kana doydu.
Olacağı buydu.
Oldu.
Olsun.
Sen, gözümden akıp giden kaçıncı sonsun?
Ben bir gökyüzüysem vazgeçtim,
Güneşim solsun.
Kuşlar, terk etsin beni.
Ben iyice kapalı bir hale bürüneyim.
Ağlayayım da yeryüzü suya doysun.
Mısra Ergök
2022-01-21T16:52:07+03:00Yazık oldum…