1989 A.B.D yapımı harika bir film. Yönetmen koltuğunda Peter Weir oturmaktadır. Drama türünün en çarpıcı örneklerinden birini teşkil etmektedir bu film. Filmde John Keating, yüksek disiplinli bir okulda sıra dışı bir edebiyat öğretmeni. Kimi zaman öğrenciler ile sınıf sıraları üzerinde tepiniyor, kimi zaman onları bir mağara içerisinde şiir söylemeye teşvik ediyor. 


Keating, öğrencilerini bu baskıcı ortamdan, sanatın dolayısıyla şiirin çarpıcılığı ile kurtarmayı amaçlıyor. Öğrencilerine yeniden ve yeniden bir yürekleri olduğunu hatırlatıyor. Onlara özgür olabilecekleri tek yerin ruhları, kalpleri ve akılları olduğunu salık veriyor. 


Bunu yaparken birkaç temel kavram içerisinde hareket ediyor çılgın edebiyat öğretmeni Keating. 


Film temel olarak epistemolojik bir farkındalık çevresinde şekilleniyor. “İnsan insanı insanda tanır” yani diyor ki, insan içinde bulunduğu mekanı ve zamanı tanımlayabildiği derecede kendini tanımlayabilecek “kendi sesini duyabilecek” bir öz-bilince sahip olabiliyor. Var olan hem kendi varlığını hem de varlığın kendisini yine bir var olandan hareketle tanımlayabiliyor. Keating’in sürekli vurguladığı “bakış açınızı değiştirin” sözünün alamet-i farikası bu olsa gerek. 


Filmde ikinci olarak bir “kendilik” kavramı işlenmektedir. Yani insanın kimliğinden ve kişiliğinden sıyrılıp kendisine, yüksek bir kavrayış düzeyi ile yaklaşması. Yani atasının ve toplumunun kendisine yüklediği temel niteliklerini kefesinden atması, tabiri caizse kimliği ve kişiliği ile savaşması durumu. Bu elbette ki pek az insanın kazanabileceği bir harptir. Elbette kişinin “kendiliği”ne ulaşmakta böylesine yüksek bir kavrayış düzeyine sahip olsa bile başarısız olması mümkündür. İşte bu başarısızlıktan doğan şaşkınlık/hayret insanı hiç şüphesiz sanata ulaştıracaktır. 


Filmdeki öğrencilerin hem ailelerinin hem de içerisinde bulundukları okulun, farklı olana karşı takındıkları tavır, onları sanatın ısısından mahrum bırakabilecek seviyededir. Bu nedenle “Genç-Ölü Ozanlar”ımız, kendileriyle yüzleşme ve kendilerini tanımlama cesaretini gösterse bile böylesine berrak bir yaşantı kurmaları yolunda pek çok engelle karşılaşacaklardır. Bu başarısızlık dolayısıyla kendilerine bir rol model bulma arayışına gireceklerdir. İnsan ırkı başarısızlığı tattığı anda daha önce bunu başarmış birini takip ve taklit ederek kendini zihnen ve vicdanen rahatlatır. Psikolojik terminoloji açısından “özdeşim kurmak” olarak tanımlanmaktadır bu durum. Genç Ölü Ozanlar kendilerine Keating’i rol model olarak belirler, onun gibi konuşur ve onun gibi davranırlar.


Hasıl-ı kelam filmi izleyiniz ve izletiniz.