Ölü topraklar. Kurumuş ağaçlarda siyah yapraklar. Kapkara kargalar...
Güneşi kapatmış gümüşi bulutlar...
Tanrı tahtını terk etmiş, İsa; akasya dallarından yapılma tacını çıkarmış. Hüküm sürüyor kuyruklu şeytanlar...
Umut; bir gün giyotinde kellesi uçurulan, diğer gün ateşe verilip yakılan küçük bir kız çocuğu...
Yaşamasına izin verilmiyor, o yüzden gri işte bu topraklar.
Gözleri dağlanmış, dilleri kökünden koparılmış bilgeler... Parmakları da yok üstelik. Görmüyor, konuşmuyor ve yazmıyordu bu engin bilgili kişiler.
Her köşebaşında bir kazan, her kazan içinde iyi insanlar... Haşlanmış et kokusu...
Çaresiz, ciğerden gelen çığlıklar... Diş gıcırtısı... Yolunan saçların gürültüsü...
Ellerini ovuşturur bir iblis, diğeri keçi sakalını sıvazlar. Şeytanların kölesi olmuş zavallı insanlar. Kendi boyunlarına tasma vurmuş aciz yaratıklar... Pişmiş et kokusu, uçuşan taştan heykeller, akbabalar... İnsanların etlerini lime lime koparırlar. Kan kokusu, uçuşan yarasalar... Cennetin kapıları kilitli, dünya çöktü ve cehennem yegane mekan...