Ölüm.
Aydınlık bir günün üstüne çöken kara bulut, soluğu acıtan sızı. Gözyaşıyla şaşkınlığın keskin savaşı.
Burnunun ucuna gelene kadar döküp bakmaya tenezzül etmediğin en kadim gerçek. Çaresi, devası olmayan bir hastalık.
Tüm sözlerin tükendiği, günlerin, ayların yılların hiçe dönüştüğü tanımsız "o an." Ezber cümlelerden başka sesin çıkmadığı ağızlar, dolu dolu pişmanlıklar ve dualar.
Ölüm. Doğan güneşe fırsat tanımadan gecede kalmak. Gülmelere meydan okumak. Güçsüzlüğün belki tek kabulü, bir insanın en zor teslim oluşu.
Güneş doğuyor, her gün yaptığı gibi. Gün yine aydınlanıyor. Aydınlanıyor ama o karanlık artık hiç geçmiyor. Ölüm dediğin çok adil. Hiç insan ayırmıyor. Ölüm dediğin çok acımasız, yaşa bakmıyor. Ölüm dediğin çok vicdanlı. Kimisini bu hayattan kurtarıyor. Ama ölüm dediğin çok yorucu. Gözlerde yaş, ciğerde nefes, dudaklarda tebessüm bırakmıyor.