"Korkmuyor musun şimdi?" Hastane yatağında yatan arkadaşına baktı rahatsız koltuktan. 

"Şimdi mi?" Yumuşak yatakta yerleşmeye çalıştı boşu boşuna adam. 

"Evet şimdi." 

"Ölmekten mi? Hayır. Ölüm fikrinden hiçbir zaman korkmadım ki ben. Ölümü bir gerçek olarak aldım ve devam ettim hayatıma. Şimdiyse bu hastane yatağında yarın gireceğim ameliyatın büyük ihtimalle beni öldürecek olması ihtimali çok şey geliyor..." Kafasını tavana kaldırıp bekledi bir süre gelmeyen kelimeyi. 

"Korkunç?" diye tahmin ederek merakla bu hissi aradı arkadaşının yüzünde. 

"Hayır yahu... komik. Evet komik. Ne zaman bu ihtimali düşünsem içimden bir kıkırdama alıyor beni. Aslında ölümden değil onun ne zaman geleceğinin bilinmemesinden korkuyor bence insanlar. Şimdi, ölümün yarın benim ayağıma kadar gelecek olması fikri epey komik bence. Kaç kişi diyebilmiştir ki bunu? ‘Ölüm ayağıma kadar geldi.’ Bir kazada yanlışlıkla ölmek var bir de ölümün sana geleceği bir yere kendi ayağınla gitmek var. Tamam belki ayakta gitmeyeceğim ama olsun, kendi isteğimle bir yere kadar bilincim açık gideceğim. " eli istemsiz göğsünün kenarında kalan yumruya gitti. Nefret, tiksinme ve merak hisleriyle dokundu o yumruya kıyafetin üzerinden. "İnsanlar zaten farkında olmadan ölmekten değil yaşayamamaktan korkarlar. Aramızda kalmasın ama çoğu zaten yaşayamaz. Yaşamanın ne olduğunu bilmeden nefes almaya devam ederler. Bir ev, bir araba, isteyip istemediklerini bile bilmeden yaptıkları çocuklar, sürekli koşan bir hayat... hem de o hayatın sonunda onları neyin beklediklerini bilerek yapıyorlar ya bunları." derin bir iç çekti cümlelerinin sonunda.  

"Ne dersin belki yaşamak dedikleri budur. Ya da onlar için yaşam budur." Ayağa kalkan adam pencerenin önüne gidip dışarı baktı herhangi bir şey görmeden. 

"Genelleme yaptım sanırım değil mi?" Dostunun dışarıdan gelen ışıkla parıldayan silüetine baktı hasta adam.  

"Genelde yapmazdın..." dedi ayaktaki adam arkası hala dönük, aniden pencerenin önüne konan bir kuş dikkatini dağıtmıştı. 

"Madem muhtemel ölümümün gelme ihtimali var neden genelde yaptığım şeyleri bir yapmayayım dedim. Ama oldu gibi sanki?" Pervazdan uçarak uzaklaşan bir gölgeyi izledi gözleri.  

"Gibi gibi. Haklı olduğun yerler var elbet ancak..." 

"Ancak?" 

"Dur biraz, düşünmem lazım söylediklerini." Arkadaşına döndü tekrar. 

"Düşünecek zaman var mı?" 

"Zaman her zaman biraz vardır. Bekle sen." 

"Bir şeyler için bekleyecek pek zamanım yok artık." 

"Ne o, zamanının bitmiş olmasından mı korkuyorsun?" 

"Açığımı aramaya çalışma, korkum bunlar değil. Benim korkum bu sohbetlerin daha fazla olmayabilecek olması ve senin bu anları fazlasıyla düşünerek harcaman." 

"Peki bu makul. Öyleyse konuşuyorum." 

"Lütfen!" 

"İnsanlar ölüm fikrinden tam olarak korkmazlar. Onu göz ardı ederler. Bu şekilde varlığını düşünmedikleri bir kavram hayatlarında hiç yokmuşçasına olur. Yokmuşçasına olan bir şeyden korkmak zorunda olmazlar. Lafımı bölmeden hemen söyleyeyim insanlar bunu sadece ölüme yapmazlar. Dünyada her gün bir sürü insan ölüyor. Bu kaç kişinin umurunda sence? Bir günde kaç kişi açlıktan ölüyordur? Kaç kişi bir caninin elinde ölüyordur? Kaç kişi kendi canını alıyordur?" 

"İnsanlar başka yöne bakmasında iyidirler ancak bu söylediklerin çok anlamsız bence." 

"Nasıl yani?" 

"Bir başkası ölüyor diye bir insan kendi yaşamını nasıl gözden geçirmez ki? Hep ölüm var diye...” Acil şekilde acil servise çağrılan bir doktorun anonsu böldü cümleyi “Bir saniye ya biz neyden konuşuyoruz şu an?" 

"Çok karıştı her şey değil mi?" Bezginlikle kendini tekrar koltuğa attı adam. 

"İpin ucu bir yerlere gitti artık, geri gelmez. Kim ne diyor ne diyecek ne cevap gelecek bilmiyorum. Toparlayamadım artık. Dağıtmak lazım."  

"Bak kardeşim biz seninle ne zamandır dostuz?" 

"Bunun zamanını saymayacak kadar." 

"Kaç sefer benim ölümümü düşündün?" 

"Bilmiyorum. Belki birkaç sefer." 

"Kaç seferini hatırlıyorsun?" 

"Hatırlamıyorum." 

"Çünkü insanının sevdiğinin öleceği fikri acı verir değil mi?" 

"Verir elbet. Sen ne düşündün?" 

"Ölebileceğini duyduğumda mı?" 

"Evet." 

"Bir yıl sonrasını ve daha sonrasını." 

"Neden?" 

"Çünkü eğer olursa böyle bir şey. Acını yaşarım. Acınla sen de benimle beraber yaşarsın ama sen de ben de biliyoruz ki acılar zamanla geçer..." 

"Acım bir yıl sonra geçer mi yani?" 

"Bilmiyorum. Nereden bileyim. Ama o acının geçmesinden korkuyorum." 

"Korkma." 

"Acısız seni nasıl hatırlarım ki?" 

"Anılarla?" 

"Anılar kandırır insanı. İnsan ne hatırladığından bile emin olamayan bir canlı. Ne demişti bir yazar? Adını hatırlayamadım şimdi. 'Belki o gittikten sonra ne hissetmem gerektiğini düşünmüş buna göre bir şeyler hissetmişimdir.' ya da buna yakın bir şeyler." 

"Yapar mı böyle insanlar?" 

"Yazar 'İnsanlar bunu hep yapar.' diye devam ediyor." 

"Öyleyse arkamdan üzülmen gerektiğini düşündüğün için üzülmene gerek yok demektir." 

"Ne hissedeceğimi biliyorum. Şimdiki çaresizlik hissinin biraz fazlası olacak." 

"Dostum." 

"İnsanın elinden bir şey gelmemesi zor." 

"Seninle çok konuştuk bunları. Bir yerlere vardı mı hiç?" 

"Bir yere varmamasına güveniyordum ben. O yolun uzayıp gideceğine, yolun sonunu görmeden sadece gideceğimize güveniyordum." 

"Yol bitmiyor dostum. Senin için değil." 

"Yol beraber yürüdüğümüz insanlarla anlamlı." 

"Bugüne kadar ki anlamı ile yürü o zaman. Bunların bir anlamı olması için." 

"Anlamlar biterse?" 

"Her şeyin bitmesi için bir sebep değil ki bu...”  

Bu kez lafını odaya giren bir hemşire böldü. Kadın yatağın yanına gelip serumu kontrol etti “Nasılsınız?” 

“Bir gün daha yaşayacak gibi.” dedi kadına gülümseyerek. 

Kadın ölümünü bekleyen hastalara alışmış olmanın verdiği güvenle, gülümseyerek adama baktı “Bir gün daha beni mutlu edeceksiniz yani.” 

Bu kez adamın verecek bir cevabı yoktu. Kapıyı arkasından çeken kadın koridorun gürültüsünü dışarıda bıraktı. 

Hasta yatağından arkadaşına bakan adam “Neyi düşünüyorsun?” dedi. 

“Az önceki kuşun bu yağmurda nereye gittiğini.” 

“Hepimizin varacağı bir yer var. Bir şeylerin de sonu olması gerekiyor değil mi?" Yağmurun ıslattığı torağın kokusunu özledi ansızın hasta yatağından. 

"Her şeyin değil." 

"Bizler sonsuz canlılar değiliz. Bilinçlerimiz değil en azından. Yine de bizler yaşamaya odaklı canlılarız. Her bir zerremiz bunun için çalışıyor. Bakma sen benim ölümü kabul ettiğime, bilincimin altı çığlık çığlığadır muhtemelen." 

"Kontrolü biraz ona mı bıraksan acaba?" 

"Kendim olarak gideceğim oraya." 

"İyi yolculuklar o zaman dostum." 

"Ah bak bu güzel işte." 

"Ne?" 

"Yeni bir yol. Yeni bir şeyleri merak etmeyeli olmuştu epey.” kafasını çevirip serumun damlalarına bakmaya başladı. Kum saatindeki kumların önlemez düşüşünü hatırlattı damlalar ona. Bir yandan damlaları sayarken bir yandan da beynini çıkacağı yola hazırlıyordu. ‘Şu yağmur dinse bari’ dedi kendi kendine. ‘Bir gün batımı daha göreyim.’