Ölüm ülkelerinde bir bahar günü
Yaşlanmış çiçeklerin kokusu ile çırpındı dallar
Kayboluşumun iç sesi fısıldadı bir yandan
Bir yandan bir çocuğun yumuşacık yüreğine dokunmak gibiydi
İnleyen toprağa kulak vermek
Ve bilmeyen insanlara sayfaları çürümüş o hikayeyi anlatmak
Ölüm ülkelerinde bir bahar günü
Beklerken hazan kuşlarının dönüşünü
Gökyüzü iç çeke çeke yandı
Tohumlar neyi bekliyor
Sabır heykelleri gibi gömüldüler toprağa
Taşlar neyin şarkısını söylüyor
Şehirler kayıp gidiyor ıslanmış avuçlarda
Hangi zincir sevebilir dünü düşleyen sürgünü
Ölüm ülkelerinde bir bahar günü
Küller yangını özlüyor
Yalnız geceleri geliyorsa yıldızların da var bir bildiği
İki yüzlü aynalar yalan söylüyor
İsyana açılmış kollar
Yaralı eller kanı sesinden tanır
Ciğer deler bir tebessüm oysa bunu kim bilebilir
Ve yalnız geceleri göstermez aynalar sahte yüzünü
Ölüm ülkelerinde bir bahar günü
Göz kapakları usulca kapanıyor
Uçurumlar hazan kuşlarının mahali
Kuşlar köklerin habercisi
Hatırlamak hatıralara çöken sisi
Uzakların ufku, ufukların dağları, dağların sarmaşıkları
Sarmaşıklar izler taşır rengini fark etmeden
Dağlar elbet bilir ölümünü
Ölüm ülkelerinde bir bahar günü
Sessizlik çığlıkları bastırıyor
Ne olurdu kalsaydı karlar
Duvarlara dokunsa hıçkırıklar
Bize bir resim bıraksa kahır dolu parmaklıklar
Bir dua var çatlak dudaklarda
Bir elveda
Unutulmuş adımlar yerin altında
Ölüm ülkelerinde bir bahar günü
Bir yerde ve bir anda
Kimsenin kalmadığı