Yaşantımız boyunca ölüm korkusu her sorgulama sırasında bize dayanılmaz bir endişe verir, sonsuzluğun arasındaki kısa süreli yaşantımızdan mahrum kalma korkusu bir an olsun peşimizi bırakmaz ki bu oldukça anlamsızdır. Her yaştan insan dürüst bir şekilde geriye dönüp baktığı zaman hayatına mutsuzluğun ve kaygının hakim olduğunu görecektir. Yaşantımızın bize mutlu gözüken kısmı aslında yaşadığımızı sandığımız ama aslında derinlerimizde biriktirdiğimiz üzüntü ve travmalardan ibaret değil mi?

        Hayata geliş amacımız gibi nasıl yaşamamız gerektiği de cevabı olmayan bir sorudan ibaret maalesef, çoğu insan hayatını mutlu bir şekilde ve insanlara faydalı birisi olarak geçirmek istediğini söylese de bir toz parçası olarak hayatımızı tamamlamak ve kendimizi kandırarak güzel bir yaşam geçirdiğimizi düşünmek bunun katlanılmaz cevabı sanırım.

      Hayatımızın amacının bir iz bırakmaktan ibaret olmadığını düşünsek bile, belirlenmiş ve yapmamızın zorunlu görüldüğü dogmatik veya bize yüklenen saçma ideallerden ibaret olduğunu anlayabiliyoruz. Bütün anlamsız ve mantıksız evrelerden, samimi olmayan kişilerden çevrili hayatımızın bitişi konusunda bu kadar endişe etmemiz çok saçma gelmiyor mu? Eğer gerçekten bir sonsuzluk var ise ve ölümün sonrasında iyi veya kötü bir şekilde bu sonsuzluğa döneceksek kısa süreli yaşantımızın bu kadar vazgeçilmez oluşu oldukça ironik değil mi?