yirmi bir yıldır öldürmedim kendimi hiç

daha bir doğacaktım yıkılmayı unutmuş rum evlerine

yanaştıkça aynalığı kendine kusurdur diye haliç


-sen türkçe değilsin

aptalsın biraz biraz da bilmem necesin

senin için ölmeyi

intiharıma kılıf bulmak sayıyorum-


kumbaracı yokuşundan bir çocuk salınıyorum

tütün sarmayı bilmiyor alışmamış içkiye

alışmamış saati on iki buçuk liraya

bir esaretten diğerine geçmeye

hani cumartesileri bilmiyor

gün ayrımı yapsa babası dövecek

hani bilmiyor saat okumayı bile

  başmakçı salih abinin bir takvimi var

  parmaklarını salçaya bulayıp karalıyor

  uzatmayacağım bu zaman faslını


ağrıma sarılmış kambur kürekçileri andırıyor

boş mideme ansız düşen ekmek sıcaklığı

bir imamı uykusundan uyandırdı uyandıracak

  bu çiçek pasajı itilse kakılsa

  balık rakıdan çıksa rakı balıktan

  amel defterim dürülse düşse denize

  sırsıklam kuru bir dala bağlansam

  çaput gibi yakılsam

     ne rahat edeceğim çiçek pasajını denize düşürsem


kumbaracı yokuşundan bir adam salınıyorum

ağzı leş tütün kokuyor ayakları dokuz altılık

saatlik ücretini yatırdığı kitap gereksiz ve kaçak

eve erken gelirse geceyi dövecek

karton bardakta

amerikan kahvesi kokuyor ağzı ıslak tütün

hani öğrenmiş excel’e rakam girmeyi

hani mail atmayı biliyor saygılarıyla

  başmakçı salih abinin cenazesini

  zanaatıyla bir kulaksız mezarlığına gömdük

  basmalı telefonuyla gitti zavallı


adam hatırlamaz çocuk bilmez

lise ergenliğime düşer anımsarım

anımsarım ana julia’nın ölümlü yüzünü

               -julia’nın memeleri süt taşımayı öğrenmiş

               salih abi babalık etmeyi öğrenirse

               julia annelik etmeyi öğrenecek-

renk renk etekleri vardı julia’nın bacaklarının

galata’dan uzattı mı çorbamın içine düşerdi

karaköy lokantasında beş liralık çorbamın

sigaraya o alıştırdı beni ya tütüne

ağzıma bir yudum rakı koydu

ceneviz meyhanesinde on iki buçuk liralık meze


şiir karalamaya alışır oldum

yirmi bir yıldır öldürmedim kendimi hiç