Mezarlıktayım, dedemin mezarının yanındayım. Buraya bugün ölümle, kendimle yüzleşmek için geldim. Yalnızım bir tek yan tarafımda, uzakta birkaç işçi var, tahminimce onlar da buraya ya mezar kazmak ya da mezarlığın bakımı için geldiler, bilemiyorum, neyse önemli olan bu değil. Ben buradayım ve kendimleyim, özgürüm, kendimim. Virüs yüzünden üniversiteye gidemedim hâlâ ailemin yanındayım. Burada gerçek anlamda mutlu olamıyorum çünkü özgür değilim. Bana nasıl biri olmam gerektiğini söyleyen ailemden, toplumdan uzaklaşamıyorum maalesef, onlara bağımlıyım. Kendim olabilmek için dedemin yanındayım. Neyse ki o da ölü de ona anlattıklarımı eleştirmiyor. Bir yandan da imreniyorum ona bu zorluklardan kurtulduğu için, ama daha önce intihara meyletmedim, edeceğimi de düşünmüyorum. Sadece bir ufak yoruldum kendim olamamaktan, kendim olmaya çalışıp yenilmekten. 


Biliyor musun dede, ben buraya gelebilmek için çok uğraştım. Yolun zorluğu olarak değil, psikolojik olarak. Ölümle yüzleşmek için kendimi hazırlamam uzun sürdü. Herkes gibi ben de ölümden kaçıyorum, kaçtıkça daha hızlı yaşıyorum. Hayatımı frenlemek için geldim buraya. Ölümden korktuğum için kaçıyorum. Kaçtıkça hızlanıyor, ölüme daha hızlı yaklaşıyorum. Mezarlıktayım, insanların ölümü hatırlamamak için uğramadıkları yerdeyim ama şehirden de çok uzakta değilim. Ağaçların arasından gördüğüm yolda şehir içi hız limitini zorlayarak giden arabaları görebiliyorum. Arabanın içindeki sıfatsız ve korkmuş yüzleri göremesem de hissedebiliyorum. Hepsi kendini bir yere yetişeceğine inandırmış olmalı oysa hepsi ölümü hatırlatan bu mezarlıktan kaçıyor. Mezarlığı geçebilmek için son gaz basıyorlar. Etrafıma biraz daha dikkat kesiliyorum, arabanın çirkin seslerini bastıran kuşları duyuyorum. Şehrin içindeyken onları yeterince duyamıyordum. Burada hayat var, insanların inandıklarının aksine hayat burada. Ölümden kaçarak hayattan da uzaklaşıyoruz. Şehirde tüm insanların yüzleri beton gibi, aslında ölümden korkmanın verdiği çaresizliği gizlemeye çalışıyorlar. Ölümü hayattan soyutladığımız için yaşayamıyoruz oysa hayat ile ölüm bir bütündür, ayrıldıkları zaman ikisi de yarım kalır. Şehrin aksine burada ölüm olduğu için hayat var. Soruyorum, acaba ölümden korktuğumuz için mi yaşayamıyoruz yoksa yaşamayı beceremediğimiz için mi ölümden korkuyoruz?