Günlerimin geçmesini umursamıyorum bu sıralar.
Önümden boşa geçen dakikalar sinirimi bozmuyor, kafamdaki bir damarı çatlatmıyor.
Öyle ya da böyle geçecek algısıyla yaşamaya başladım.
Elimden gelmeyen şeyleri elimdeymiş gibi göstermekten bunaldım.
Anbean peşimde, kendi gölgemden daha yakın bana
Soluğunu hissediyorum ciğerlerimde
Benim yerime nefes alıyormuşçasına
Soğuk ve sıcak, ruhsuz ama bir çocuk kadar canlı
İnsafsız gibi elinde tuttuğu kader defteri ile
Ama bir bakıma menfaatli insanoğlunun göremediği kadar
Ufak, çekingen bir o kadar da cesur ve kuvvetli
Tek hamlede alabilir kalbindeki hayat cevherini
Alabilir bir o kadar da belindeki sorumlulukların ipini
Kesebilir beynindeki düşüncelerin önünü
Ve kesebilir alacağın her nefesin gerisini
İnsansın, sen de kudretten kudurmuşsun
Egoların havada uçuşmuş, onlara tutunmuşsun
Hayat sana güzel gibi göstermekten yorulmuşsun
Duyguların hep içine içine akmış, içindeki köye sel basmış
Ölümün tatlı kokusu sana doğru yanaşmış
Bırak girsin içeri, bedenin bekler misafirini
Bir hoş geldin beklemez ama sen yine de buyur et efendini
Ne sen ne ben ne de hepimiz ondan büyük olabiliriz
Yarın dediğin tek şey bir zaman diliminden ibaret
Ve son dilim onun elindedir sabret.
Heyecanlanma, gün gelir seni de bulur
Ruh dediğin nedir ki birkaç huydur
Daha gözlerini açmadan sen
Bir bakmışsın aslında yokmuşsun
Yaşamışsın ama yaşamamışsın da aslında
Birkaç fotoğraf ve bir iki kişiden kalan anılar
Doktorun düzenlediği ölüm belgesi
İmamın okuduğu selâ
Ve bir de fıstıklı helvadır seni bana hatırlatan aslında.
Arkadaş dediklerin seni bir yılda unutmuş
Varlığın pek de yokmuş
Ne de olsa Nazım'ın da dediği gibi 21. yüzyılda bulunduk.
Kim kime dum duma bu dünyada, herkes o kadar meşgul ki hayatla
Ölüm bile unutulur zamanla.