Herkesin sahte imajlar yaratarak ikinci el karakteriyle oynadıkları oyunlar üzerine dönüyor, feleğin çemberi. İyiymiş gibi, seviyormuş gibi maskeler takınarak menfaatimiz icabı, sahte pozlar kesiyoruz insanlara karşı. Bu kadar mı gerçeklikten koptuk? Algıların ve sahteliğin zirve yaptığı bir çağda, acı gerçeklerin peşindeyim. Gerçek olsun doğru olsun da varsın, verdiği acıdan kıvranayım. Yeter ki sahteliğin süslülüğü kandıramasın beni. Yalanın görkemi, gerçekliğin sadeliği karşısında zaferini kazandı. Kimse, gerçeğin peşinde değil ya da gerçeği arama peşinde değil. Yalanın, sahteliğin verdiği tat, daha güzel geliyor. Sorgulamanın, neden diye sormanın saçmalık hâline geldiği ve ne duyulursa, görülürse sorgusuz sualsiz inanıldığı bir zaman dilimindeyiz.

Sosyal medya denilen sihirli dünya sayesinde bilgi kirliliğini zirveye ulaştığı, algılarla çok rahat oynandığı bir zemin oluşturuldu. Gerçeklik gitgide uzaklaşıyor bizden. Sosyal medya, şu kadar harfle derdini anlat diyerek sınırlı tuttuğu harflerle bir şeyler anlatmamızı istediğinden beri, herkes; uzun şeyleri okumaktan, tuğla gibi kitapları almaktan vazgeçti. Harbiden gerçeği araştırmaya bu kadar üşendiğimizden beri, durup ince şeyleri anlamaya kimsenin zamanı yok. Aslında zamanı var da kimsenin ince şeyleri anlayacak hâli yok desek daha doğru olur sanki.

Dünya çok hızlı bir şekilde değişiyor ve bu hızına yetişmek mümkün değil. Dün üstüne saatlerce konuştuğumuz olayları bugün hatırlamıyoruz bile. Sosyal medya sayesinde çok kimlikli hâle geldik. Önceleri devletlerin vatandaşlarına verdiği kimlikler varken şimdi, farklı sosyal medya hesaplarımızla istediğimiz kimlikleri oluşturabiliyoruz. Maddi anlamda kendimizi o kadar güzel pazarlıyoruz ki manevi dünyamız açlıktan ölüyor. Her birimizin profilleri ve yazıları o kadar akıl dolu ki bu kadar akıllının olduğu dünyada bunca caninin ne işi var, diye sormamak mümkün değil. Manevi dünyamız açlık içinde kıvranıyor ama kimsenin dönüp de kendini manevi olarak besleyecek hâli yok. Ruhunun feryadını dinleyen yok, maddi olarak ne kadar iyiysek ve maddi hayatın verdiği lezzetleri ne kadar tadarsak kendimizi o kadar huzurlu hissediyoruz. Böylece sosyal medya denilen bu çağın afyonu fazla kullanılırsa ruhun ölümü gerçekleşiyor. Ruhlarımızın feryadını duymamaya devam mı? Manevi açlığımızı susturmaya devam mı?

Kimse sosyal medya hesaplarında görüldüğü kadar cesur, akıllı falan değil; kendi karakterinin zayıflığını bilenlerin, kendilerini olduğundan farklı göstermek için çabaladıkları bir ortam. İşte tam da bundan dolayı gerçek ve hakikat denilen şey kalmadı. Algıları yöneten kumarı kazanır bu sihirli dünyada..

Son olarak bu yazıyı yazan yazarın bile sosyal medya hesaplarına bakıldığında kendisinin de sütten çıkmış ak kaşık olmadığı aşikardır fakat hiç değilse bu sahte dünyanın varlığını kabullenip, itiraf etmeye çalışmaktadır. Hiç değilse dilsiz şeytan olmadığı için bahtiyardır. Şayet üşenmeyip yazının sonuna kadar okuduysan sana saygılarımla sevgili okur.