Ömrün son çizgisinde cambazlık yapıyorum. Artakalan hayat zamanımın son birkaç yılında ve ipten düşme riskini her yaşadığım an. Hayatımın zamanını nasıl ölçebileceğimi düşünüyorum. Öyle ya hayatımın zamanı saat ile ölçülemiyor; bir zamanlar bir filozof her şeyin ölçüsü benim demişti. Her şeyi benden ölçerken hayatımın zamanına en yabancı olan da ben oluyorum. Garip… 


Ömrümün son çizgisinde ipte gördüğüm son halüsinasyon sen oluyorsun. Bu sırada bazı fonetikler fısıldıyor kulağıma ki duyduğum son şey olmalı bu fısıltılar. Ve kendime tariflediğim son şey olmalısın sen de. Oysa daha bu ipe adım atmaya korkacak kadar küçükken ne çok şey tariflerdim kendime. Tarifledikçe de özdeşleşirdim onlarla. Dağlarla, çiçeklerle, dünyada görünen herhangilerle…

Şimdi ise tüm tariflerimi sana kullanıyorum ipten düşmeden önceki son anımda. Ve sana hapsoluyor varlığım. Bir zamanlar bir filozof benliği imgenin hapsinde oluştuğunu söylemişti. Oysaki şimdi seni tariflediğim her sözcük ayna oluyor bana ve benlik kendini ifşa ettikçe dengem bozuluyor. Hayattaki ipten kayıp gidiyor ayaklarım ve benlik kendini yok ediyor hapsolduğum imgeye her yaklaştığımda. Garip…