Bütün hayat, seçimlerimizden ibaret.Attığımız adımların izi bize ait.Bu tecrübeyi ifade eden bir cümle. Bir çok kez, bir çok kişi tarafından kabul gören.

Peki attığımız adımları kendi isteğimizle atmıyorsak ve ya yanlız atmıyorsak her zemine çift basıyorsak hatta toplumca basıyorsak yine de seçimlerin olumlu olumsuz sorumlulukları sadece bize mi ait olur.

Ulus Baker okuyorum, videolarını izliyorum ara ara. Ara ara çünkü Kant'ı, Spinoza'yı okuyormuş ve anlıyormuş hissi yaratıyor bende.O anlama esnası biraz yorucu.İşte o aralıklarda altın cümlelere denk geliyorum.Bir konuşmasında diyor ki ;

 Ahlakiliğin ön şartı özgürlüktür. Eğer zorla uyuyorsan bir kurala, senin dışında bir neden seni uyduruyorsa bir kurala, kural önceden verilmişse, senin içinde yer etmiş değilse, başka bir deyişle bu kuralı sen kendin koymuyorsan, kendi davranış kuralını sen a priori olarak koymuyorsan ahlaki bir varlık değilsin. Çünkü özgür bir varlık değilsin. Ahlakiliği mümkün kılan şey doğrudan doğruya özgürlüktür.

 Daha ne kadar nahif anlatılabilir.Seçimlerimizin kendi irademizle yaptığında anlamlı olduğunu.Doğru ya da yanlış sana ait bir karar.

 Bir çoçuğa sevmediği bir şeyi zorla yedirmeye hakkımız var mı ?

 Bir genci istemediği bir işte çalışmaya zorlama hakkımız var mı ? 

Mesala çocuklara islamı öğretirken korku ile yaptırıyoruz bunu.

 Eğer şunu şunu yapmazsan cehenneme gidersin.

 Kadınlar başını aile baskısı ile örtüyor.

 Baba mesleği diye çocuğun istekleri görmezden geliniyor.

 Toplum baskısı ile evleniyor insanlar, yine toplum baskısı ile çocuk doğuruyor.

 Yine toplumun baskısı ile düzenli bir iş olsun diye masa başında çürütülüyor insanlar.

 Çocuk istediğini yesin, Allah'ı cennet için değil çıkarsızca sevsin.Kadınlar başını kendi inancını yaşamak için örtsün.Her genç istedigi mesleği mutlu olacağı işi yapsın,

 Yaş geçmiş evde kalmış teorileri çürüsün isteyen istediği yaşta istediği kişi ile evlensin.Çocuğun olmuyor mu ahlaksızlığı bitsin.İsteyen doğursun istemeyen ömür boyu yanlız olsun.

 Dilimiz cümlelere gebe, kötü sözlere cömert, güzelliğe cimri.

 Tam bu noktada ahlak devreye giriyor.İnsan bir şeyi yaparken akıl vicdan rahatlığıyla kendinden emin bir şekilde yapmalı.

 Bizim toplumumuzda ahlak diyince akla gelen tek şeyin namus olduğunu biliyoruz.Hatta erkeğin değil sadece kadının namusu.Özgürlük diyince de gece özgürce dolaşmak vs. gibi insan hayatındaki klasik hobiler silselesi.

 Ahlak, özgürlük, etiklik, öyle çok boyutlu kavramlar ki maalesef diğer sosyolojik kavramlardan bağımsız incelemek imkansız.

Bu yüzden ahlak kavramını bireysel özgürlüğe indirgemek gibi bir lüks yok bu toplumda.Sınırsız bir özgürlükten yana değilim fakat bir insanı kendi ruhuna kendi fikirlerine kendi bedenine yabancı kılacak her esarete karşıyım.Madem ki herkesin içine doğduğu bir dünyası var herkes o halde dünyasını kendi hür iradesi ile kursun.