Biraz Brecht ve azıcık Kavafis. Şimdi uyumaya hazırsın. Önce, frizbi gibi değirmi bir açıklığın merkezinde uzanmak için dizlerini zemine dayıyor ve topvarî yuvarlanıyorsun. Aynı anda ellerini göz çukuruna doluşan gözyaşlarını yabancıların gözlerinden sakınmak için gözkapaklarına dayıyorsun. Olur da gözyaşların bu sayede geldikleri kahrolası yere geri dönerler diye. Dizlerin bükük. Eteğin bacaklarına yapışmış. Hemen sonra deli bir rüzgar baş gösteriyor ve erkekliğin ortaya çıkıyor.

"Ben gayda çalmayı bilmem."

Uyanıyorsun. Başın yastığın altında. Çıplak bedenini sarmalayan beyaz çarşafı paylaştığın kişi baban. Kıçın hâlâ acıyor.

Bir yerden başlaman gerektiğini söyleyerek koynuna başını dayamasının ardından gelişmişti her şey.

Çocuk bir erkek.

Onu geç, yalnızca on dört yaşında.

"On dört yaşında!"

Her şey berrak. Baban anneni ittiriyor.

Önce birkaç küçük fısıltı işittin. Hep meraklı biri olmuşsundur. Koca kafan yatakodasının kapısındaki dar açıklığın ardında.

"Bunu yapacağım."

Kaçıyorsun.

"İstemiyorum."

Baban üzerine geliyor.

Baban.

Yanında horluyor. Her şeyden habersiz.

Sen yine ağlıyorsun.