Aydın Albay: Ben de sayabilirim.


— Sanmam.


Aydın Albay: Var mısın?


— Varım. Kahveni al gel, bekliyorum durağın oradaki ağacın altında aklımdan adımlarını sayarak.


Aydın Albay: Ya düşenleri n'apacağız?


— Bize en yakın olanlar onlar albayım. Biz şefkatle yavaş yavaş süzülüşlerini, onlar yavaş yavaş ölüşlerimizi izleyecek. Hangimizin acısı daha fazlaysa karşı taraf anıt bile yakabilir. Çikolatanın son karesini paylaşamayan "çocuklar gibi". Hatta demeden geçmeyeceğim, isterseniz sizin mezar taşınızın yanına bayrak bile koyarlar albayım.


Aydın Albay: Koyarlar mı sahi? Şehit düşmüş sayılmam ki.


— Nasıl sayılmazsınız albayım! Toplum tarafından kapınıza dayatılan terapi ordularına gösterdiğiniz direniş yüzünden çoktan öldünüz, unuttunuz mu? Neyse albayım, kahvem soğudu ama adımlarınızı hâlâ sayıyorum, lütfen bekletmeyin.