nefes almanın verdiği hazla
açıyorum gözümü her güne
yüz yıl hatta bin yıl
yaşasam keşke
bu kadar erken kaybetmek
korktuğum
ve ufak bir cocuk gibi kaçtığım
kara bulutları görüp
çaresizlikle susan
içindeki o sızıyı ve endişeyi
sigarasında aldığı sert çekişlerde çıkaran
elleri nasırlı
gözleri kara çiftçi benim
hayatta hiçbir şeyi yaşamak kadar sevmedim
bir daha sevgilimin gözlerini göremeyecek olmama mı
yoksa açların kavgasından kopacak olmama mı
beynimi çürütsem, kararsızım
sanırım en çok nefes alamamaya üzüleceğim
derin derin koklayamayacağım
ayrılık ve hüzün kokan otogarları
ve bundan sonra göremeyeceğim
bir işçinin onurlu emeğini
kavga da edemeyeceğim mesela
pislik
arsız patronlarla
uyuyacağım
bu kainat yok olana kadar
akıl sır erdiremediğim bir hiçlikte
sonra belki sevdiklerim gelir
ziyarete falan işte bilirsiniz
ilk seneler mütemadiyen yapılır bu
sonrası küfür kıyamet
arada şarapçı gelir
anlatır kifayetsiz boşluğunu
bu erken gidişime
süslü bir idam
veyahut
büyük bir matem
ama realitede basit ve erken bir ölüm
beklentilerim devasa bir yıkımda
ne erken gitmeyi ne de basit bir vedayı
beklemedim
sahi
beklediğimiz ne oluyor ki
bu hayatta?