"Bitsin; hep ikinci planda olduğum, Suzan'ın parıltısından bir kere olsun gözlerin bana çevrilmediği, tanındığım camiamda Suzan'ın ağzını açmasıyla herkesin ona hayran kalacağı korkusunu yaşamaktan sıkıldım. Bilmiyorum, kıskançlık değil bu, zehirli. Bana sürekli yetersiz hissettiren biri onu susturmaya görsün saldıran kusursuz biri..." diye düşünüyordu Sinan makalesinin yayınlanmayacağı Açıkgörüş'ten çıkarken.
Sinirliydi. Normal şartlarda düşünüp de alamayacağı bir karardı evliliğini bitirmek. O da bunu biliyordu. Bu sefer bitireceğine emindi, emindi çünkü bu bir karar değildi sinirinin vereceği cesaret, bunu yaptıracaktı. Eve yaklaştıkça sinirin azaldığını fark etti. Korktu. Sanki son otobüsü on adımla kaçıracak gibi korktu. Adımlarını sıklaştırdı. Sinan kapı arasından Suzan'ı izlemeye başladı. Suzan mutfakta akşam yemeği için patatesleri küp küp doğruyordu. Suzan en başından beri patatesi küp küp sevdiğini söylerdi Sinan'ın. Sinan patatesi küp küp sevmezdi ki, en azından özellikle böylesini tercih ettiği hiç olmamıştı. Suzan küp küp severdi. Anlam veremiyordu çok yoğun bir iş hayatı, yüklendiği birçok organizasyon sorumluluğu varken evin işlerini, yemeği yapmaktan kaçınmıyordu. Suzan aksine bu konuda yardımcı tutabileceğini söylediğinde Sinan'a öfkelenmişti. Mükemmel bir kadın olması dışında hiçbir açıklaması olamaz diye düşündü. İçeri girdi. İçeri girdiğinde belki dikiş tutturamamış olmanın verdiği hüzün, belki hiç istenmediğini düşündüren yüz hali duygularına ortak olacağı Sinan'ı görünce gerçekten aydınlandı:
"Hoş geldin, en sevdiğin ocakta." dedi.
Yemekten çıkan buhar çocukken annesinin ona hastalandığında terlemesi için başını uzattığı leğeni hatırlattı. İyi geldi ya da hep alışkın olduğuydu. Buhara maruz kaldıkça boğulur gibi hissetti. Çocukken de böyle olurdu, oradan bilirdi bu hissi... Duygularından bahsedemeyecek olmanın verdiği huzursuzluk haliydi bu. Sinan canı sıkkın:
"Yemeyeceğim bugün." dedi.
Kaygılıydı, doğru bir karar olmayacağını eğer ayrılırlarsa eskisi kadar başarılı olamayacağını, üretemeyeceğini düşündü. Hem Suzan onu seviyordu, söyleyecek hep yeni bir şeyi vardı onu hareket etmeye iten.
"Neden?" diye sordu Suzan.
Makalesinin yayınlanmayacağını söyledi Sinan. Suzan patatesi kesme tahtasına koyup Sinan'a doğru dönerken terlikten çıkan ayağı soğuk fayansa değdi. Terlikten çıkan ayağını takip edip terliğe oturttu ayağını. Sinan'a yönelip adım attı, ellerinden tuttu.
“Yarın editörü ararım, sorunun ne olduğunu öğrenirim.“
Ellerini ellerinden kurtardığı gibi masaya vurdu. Yaptığı gibi garipsedi bu çıkışı. Böyle olması gerekir herhalde diye düşündü, onu onaylayacak bir ses, anı ne çok işine yarar diye geçirdi içinden.
"Görmüyor musun? Editör seninle ilgilendiği için ön görüşmeyi kabul etti." dedi.
"Yazan sendin." dedi Suzan.
Suzan mutluydu, Suzan çok mutluydu. Bedenini hissedebilmek için yanlışlıkla terlikten çıkan ayağını bu sefer bilerek çıkardı, soğukluk dengeliyordu vücut sıcaklığını.
"Senin gölgende kalmaktan çok sıkıldım, bana yetersiz hissettiriyorsun. Kendinden sürekli şüphe etmek çok yorucu, duygularımın önemi yok senin için, senin dünyanda üzülmek diye bir şey yok ki... Yoruldum rol yapmaktan, gitmek istiyorum; duygularımı göz ardı etmek zorunda olmadığım bir yere." diye düşündü Sinan. Ağzından sadece "Belki de daha çok çalışmalıyım daha iyisi için." dedi ve çıktı. Mutsuzluğunun Suzan'ın zaferi olduğunu bilerek ve isteyerek.