Ontolojik olarak PAR ÇA LA NI YO RUM... SONDaYIM. PARCA PİNÇİK. YAPISAL OLARAK. YOKUM. YOKUŞSAL. KOYUĞUM. BAŞI YOLA,SONU BAŞA, DEVRANIN TA MüNASIP YERINE KOYUĞUM.

Ontolojik olarak.

Üsküdar'daki ilkokuldan bile yüzde altmış oy alırlık durumu, hani SADIK VE ASABI. Stabilize olmuş. Bir söz vardır alışık olmayan götte don durmaz diye. Göt dona yapıştı hesabı benimkisi. Ontolojik olarak.

Biraz kaygı bozukluğumu bildiririm.

Hayat denen teranenin herkesin görmezden geldiği andaki huzursuz sivri uçtan vurması ne değişik. Acıtan yeri ne iyi biliyor. Hepimizi kendimizden iyi biliyor da ondan.

Yine de oyun oynamaya gelmedim buraya, ne de şiir söylemeye. Sinirlenip, kendime hakim olamayıp, başka hiçbir yerde de tutunamayıp hayatı da severek gideceğim.

Pire torbasının eski sevgilisinin ona, "Seni sevmek yeterince acı veriyor." deyişinin kişisel bunalımı ve ilişkinin çorba tasında karış karış kaynaması gibi zevksiz bir sürüklenişe itilmesinden başka bir anlamı daha var. Sevginin -bu sahne ve bu ilişki bazında olmadan- hakiki varlığının ifadesi. Hayatı ve bizi acıtanları severiz. Dolayısıyla sevmekten güç ve ilham bulacak kadar da severiz sevmek işini. Gitmeden önce deneyin. Tanımadan önce sevin. Öldükten sonra sevin. Sevdikten sonra zaten ölüm denen kimseyi beraberinde götüremiyor.

Anı; acı, akılsız, aşkın, aykırı, aymaz, affedilmez, asi ve can alıcı fakat yok edici değil.

Simyacılar bu gerçeği göz ardı etmeselerdi kimya denen illet başımıza gelmez, madde ne, bilmez, hakikat ne, aramazdık. Sınavdan 0 almazdım. Gerçi sonrasında hocam hey dedi, bu böyle olmaz. 45 aldım, arayı kapadım. Ama aynı hocam senden hayatta gazeteci olmaz deyince vazgeçtim meslekten.

Ne bileyim? Allah senden hayatta yaşayan olmaz deyince vazgeçmiş sayılmıyor muyuz zaten gibi saçma bir prensibi var benliğimin. Hani çabucak bırakılıp bırakabilirim. Severim, sevilmem. Hayatla Allah'la insanlarla böyle ilişkiler kurdum. Hayatı severek ve sonra giderek.


Bir günümden bir bilinç akışı okudunuz.

Sevgiler. Hürmetler.