Bulutlu bir gecedeyim, yerler hâlâ ıslak. Bu kokuya bayılıyorum, dokunabildiğim kadar ağaca dokunuyorum. Kediler eskimiş kiremitlerin üzerinde yürüyor, kuyrukları karanlık gecede pelerin gibi süzülüyor. Ceketimi giyiyorum, bileklerinde ve ceplerinde yırtıklar var, oldukça uzun bir ceket. Yakalarını dikip karanlık sokaklara dalıyorum, kiremitleri ve önümde süzülen pelerinleri takip ediyorum. Giderek kaybediyorum izleri, aslında diğer her şeyi. Binalardan biraz uzaklaştığımı fark ediyorum, ormanlık alanın yakınlarındayım. Bu alanın derinliklerinde oturabileceğim bir bank biliyorum, aslında yürümeye pek hevesim yok, beni öldürmez elbet fakat ayaklarımı kaldırıp tekrar yere basmanın düşüncesi beni yoruyor. Gideceğim bankı özledim, buna değeceğini düşünüp ormana dalıyorum. Çocukken ormandan çok korkardım, yılanlardan, böceklerden, dal çıtırtısından bile tüylerim diken diken olurdu. Koku ormanın içinde daha da yoğun, inanılmaz bir yağış kokusu var. Toprak ve yapraklar cenetteki yolunu kaybetmiş gibi ayaklarımın altına serilmişler. Tüm bunlara özgürce sahip olabilmenin mutluluğunu yaşıyorum, birkaç dakika. Ateşim yükseliyor tekrar, ellerim ve yüzüm karıncalanıyor. Bütün benliğim ve gözlerimin önündeki, ayaklarımın altındaki orman toz olup gidecekmiş gibi. Bir hastanenin acilindeyim, her şey çok tanıdık, hemşireler, sedyeler, bu teyze daha önce de gelmemiş miydi? Sağ kolumda açılmış bir damar yolu, bundan nefret ediyorum. Ne zaman çıkaracak olsalar bütün kol kıllarımı çekiştiriyorlar, acı verici. İyi olacak mıyım hemşire hanım? Evet, kol kıllarım tekrar uzarmış. Ben ondan bahsetmemiştim aslında, pek ilgilenmiyor sanırsam, çoktan gitmiş bile. Sedyede oturdum kaldım, gitsem mi acaba, yoksa kovulana kadar beklesem mi? Taksi! Eve lütfen. Ne o sordu evimin nerede olduğunu, ne de ben söyledim. Bir şekilde eve vardım, anahtarı unutmasaydım keşke, saksının içinde olduğunu hatırlamam biraz uzun sürdü, bahçedeki kediyle konuştum. Mama vermediğim sürece beni önemsediğini düşünmüyorum, ben mama ve su veririm, o da beni dinleyip kucağıma yayılır. Psikolojik destek almak ile benzer aslında, sadece daha ucuz ve kucağımda bir kedi var, karnı doyunca ve uykudan uyanınca beni yalnız bırakan. Eski bir araba bu, birkaç yerinde sıyrıklar var, kuş pislikleri de boyayla bütünleşmiş. Direksiyonu sert fakat çevirmesi zevkli. Yine aynı hastane, buradan nefret ediyorum, aynı zamanda kendimden bir parça olarak da görüyorum. Her koridoru aklımda, pislik bir yer. Burası ilk antidepresan aldığım yer, şurası bana deney faresi gibi davranan ve ismi çok uzun olan bir poliklinik, orası da çocukken kan verdiğim, duvarları ayıcıklı kan alma odası, orayı çok severdim, ayıcıkları. Bahçeden ileriye, yetişkin kan alma biriminin önündeki ambulansların olduğu yere, burada ilk kez sevdiğim biri ölmüştü. Tam bu köşede kusmuştum, şu köşede ağlamış, o köşede gülmüştüm. Haberler kötü yavrucuğum, maalesef değerlerin kötü. Yavrucuğum mu? İyi de ben yetişkin bir erkeğim, yakışıyor mu böyle, ben size bebeğim desem olur mu? Olur. Olmaz işte. Neyse, teşekkürler ve iyi günler. Sanırım ölüyor gibiyim, ben de anlamıyorum ki, biri diyor yavrucuğum öylesin böylesin, biri diyor gayet sağlıklısınız beyefendi. Üçüncü bir doktora gidiyorum, beyyavrum, ben anlamam sizin işlerden, hem diplomam sahte benim, bu yalanı daha fazla sürdüremiyor oluşumdan dolayı birazdan çatıdan atlayacağım. Doktor amca, o kadar yıl yapmışsın mesleğini, bir baksan sonuçlara... Yazık oldu, herif çatıya çıkmayı bile bekleyemedi. Bu pencerelere parmaklık takılması gerek, her önüne gelen atlarsa olmaz ki. Tamam o zaman ben de atlayayım bu mudur yani çözüm? Gerçi, çözüm istediğini söyleyen olmadı, sanırım saygı duymak ve bu pencerenin fotoğrafını yatak odama asmaktan başka elimden bir şey gelmez. Yavrum ortopedi nerede? Bak teyze, ben senin ya da herhangi birinin yavrusu değilim tamam mı? Ortopedi de orada, istersen götüreyim? Koluna girip götürmek zorunda kaldım, belki dediği gibi Allah benden razı olur, olursa güzel olur. Ormandayım, eve dönme vakti.