O gün bir otobüs kenarında ağlamaya başladığımda kendime sarılıp öne eğilmiştim.
Yirmi saniye içli içli ve sessizce ağladıktan sonra hafifçe kafamı kaldırdığımda kucağımda tuttuğum çantamın üzerinde uzun ince bir şeker gördüm, bazen bir şeker bile insana cennetleri andırıyor ya, içimde bana karşı duyulan bir sebepsiz samimiyetleri için gülümsedim ıslak gözlerimle. Önümdeki iki kız ağladığımı görünce koymuşlar, düşünce de yan koltuktaki küçük çocuk düzeltmiş şekeri. Ben de okumakta olduğum ve ağlarken sarıldığım, hayat tarlamın büyük hektarlarını oluşturan kitabımı tam ineceklerken onlara hediye etmiştim.
Bana durmadan ne sorunum olduğunu sormuşlardı ama hiç cevap veremedim. Duygular anlatılmazdı ki?
Aslen kitabı hediye etmemin bir sebebi de meraklarını gidermek istememdi. Çünkü içinde Murakami'nin yazdığı "Şimdi soğuk nisan gecesinde sarıldığım bir ben bir de sahip olduğum kollarım" satırının altında benim de içimden düşen: "Ah... Murakami, ben de bu sayfaları yine bir nisan ayının ortasında yaprak gibi savrulmuş, yalnızlık içimde bir dert olmuş okuyorum." Satırlarım yazılıydı.
Kitabı kıza verdiğim gün o otobüse binmeden yazmıştım.