Sevgili kendim, merhaba.

Umarım hâlâ hayattasındır. Şu an yerinde olmak isterdim. Düşünüyorum da bugünlerden geçen ben, 30 yıl sonra nasıl olurdum acaba? Tabii sen bugünkü beni tanıyorsun zaten...

Sana mektup yollamış olmam gülünç gelmiş olabilir ancak bu, elimden gelen tek gerçek şey. Saçma sapan bir sosyal medya çağında yaşıyoruz, sözde iletişimimiz uzay çağında. Ama gel gör ki kimsenin kimseye ayıracak beş dakikası yok. Bu körlük, tıpkı José Saramago'nun bahsettiği gibi ya da George Orwel'ın 1984'ü... Herkes, elinden geldiğinden fazlasını yapıyor bu zamana uyum sağlayabilmek için, teknoloji devleri at yarışları gibi aptalca bir yarışın içinde... Sahi, bunları neden anlatıyorum ki sana? Belki de 30 yıl sonra daha da artmıştır bunlar. Ha, bu arada bir şey soracağım sana, maske takıyor musunuz siz de? "Ne maskesi", dediğini duyar gibiyim. Doğru ya, 30 yılda bitmiştir herhalde Korona. Bitmemişse ne gülerim ama...

Açlık ve sefalet, savaş ve kıtlık... Sanki milattan öncesi gibi bugün hâlâ... Güzel şeyler de olmuyor değil, marsa gidebildik sonunda. Bu arada sakın orada koloniler oluşturmaya başladılar deme çünkü inanırım. Söylesene bir araban var mı? Uçabiliyor musunuz? Çünkü biz bunları ancak hayal edebiliyoruz.

Her şey boka sardı dünyada, 30 yıl daha dayanır mı bilmiyorum... Mevsimler değişiyor, hava kirli, çocukların umutları kayıp... Avrupa da bozdu mesela, Amerika hâlâ aynı kafa. Sahi, hâlâ İsrail mi var her şeyin arkasında?

Sevgili kendim, güzel şeylerden bahsetmek isterdim sana... Şayet 30 yıl sonra hayatta kalmayı başarabilmişsen ne olur bir dönüş yap bana, değer mi?