Dünyaya dair her mutluluğumun ve her ulaşmışlığımın bir bedeli oldu benim, neyi istesem bir karşılığı oldu çoğunlukla koşulsuzlukla yaşayamadım. Başıboş olamadım. Boş veremedim. Hesapsız ve kitapsız kendim olamadım. Kendi kurallarımı koyamadım oysa kurallara uydum hep. İnsanları, varlıklarını ve getirdiklerini sevdim ama sevilemedim ve sevinemedim o kadar da. Sadece bir kumsalı avuçsallayabilmek için yirmi yılımın geçmesi gerekti. Sevinçlerimi paylaşamadım var olan tüm coşkumla. Bir şeyler beni hep gerilere itti ya da ilerilere çekti. Yalnız kaldım. Yaşamla denk olamadım. Ben yaptım ve olmadı bir şeyler. 


Planlarım böyle değildi en başında. Gelecektim ve hissedecektim, dokunacaktım; gözyaşlarım mutluluktan akacaktı çoğunlukla, olmamışlıktan değil. Şimdi ne mi oldu? Milyonlarca insanın arasından sessiz sakin, tüm kayboluşsallığımla geçiverdim ve inanır mısınız, dirseğimle bile dokunmadım hiçbirine. Hiçbir yerde iz bırakmadım. Ben geçtikten sonra kimsecikler kokumu almadı. Bazen gurur da duymadım değil tabii bununla, kimseyi incitmediğimden sebep umutlanmak istedim. Öyle ya, "koşullarım beni oluşturdu, ben acılarımı buldum." Ait olmadığım yerlerde bulundum. Bilmediğim insanlarla dost oldum. Ama kurallara uydum mutlaka. Kendim olmamak pahasına ama evet. Ondan vazgeçmedim. Adına "disiplin" dediğimde daha havalı duruyordu, öyle söyledim ben de. 


Çoğunlukla başardım. Başarmayı istediğim her şeyi ya da bunun sağlanıyor olmasını. Niyetim bu gibi yalınca savrulmak değildi elbette. Kaybettim pergelimi. Planlarım böyle değildi en başında. Gelecektim ve sesimi çıkaracaktım, gelecektim ve yumruğumu vuracaktım masaya. Kırmaktan ya da kırılmaktan bu denli korkmayacaktım. Her zaman değil ama bazen ben de sevincimden kendimi unutacaktım. Hüngür hüngür ağlayacaktım herkesin içinde nasıl görünüyorum diye düşünmeksizin. En çılgın fikirlerimi haykıracaktım garip görünmek pahasına. Ama dedim ya, ben yaşamla denk olamadım. Terk edemedim terklerimi. Belki de yeterince keşfedemedim içimin iklimlerini ve olan biten her şey bu yüzden başıma geldi. Belki... Acıya da bir iki cümle ayırmalıydım masamda. Ayrılıkların da canı acıyabilirmiş çünkü. Bazı şehirlerin, bazı terk edişlerin hatta bazı şifacıların da canı acıyabilirmiş günün sonunda değil mi? Bir kuyunun dibinden bakmadığımız sürece gökyüzü o kadar da parlak değildir. Belki de bunları bu kadar dert etmemek lazım. Her şey nihayetinde olacağına varacak, ben de kahvemi yudumlayıp hayatıma devam edeceğim.