Otobüsün birden fren yapmasıyla uyandım. Ben nasıl uyudum? Alışkanlık değil mi? Yıllar geçmiş üstünden bak ama hala bu yolda uyuyorum. Niye bazı şeyler hiç geçmiyor? Aman Allah’ım neden bir an olsun bu düşüncelerim mola vermiyor?

Hani filmlerde yıllar sonra bir yere gidersin, sahne yavaşlar, araya müzik girer. Azıcık yavaş hareket edeyim dedim, arkadan biri kopardı hemen yaygarayı. Yani bu basit şey bile sadece filmlerde oluyor. Neyse şimdi bırak bunları.

İndim inmesine ama nasıl gideceğim ben oraya? On sene geçmiş üstünden. Bir günde dünya değişirken o hep aynı kalamazdı ya. Ne söyleyecektim ona. Yıllar önce buradan çekip gitmemi, onu terk etmemi nasıl anlatacaktım? Aslında söyleyecek o kadar çok cümlem vardı ki. Terk etmek bir yeri, birini, bir alışkanlığı öyle sebepsiz, kalleşçe olmaz. Herkesin sebepleri vardır. Niye iyimser oldum ben birden? Bu dünya daha da kötü insanlarla dolu. Terk etmek kalleşlik diyorum, o zaman insanları öldüren o canilere hangi hitap kalıyor?

Neden konudan konuya atlıyorsun sevgili kafamın içi? Ben buraya biri için

geldim. Şimdi konumuza dönelim. Onu çok özledim. Her bir günüm onun

hatıralarıyla geçti.

Ne diyeceğim şimdi ben ona? Kendim için gittim, ben olabilmek için gittim. Sensizlik zordu, tamam, seni bırakmamalıydım ama asla pişman değilim. Bak artık kendimden emin şekilde geldim. Ne diyorum ben? Özrüm kabahatimden büyük.

Bunları düşünürken evin önüne gelmişim bile. Bu toprak yolda koşup oynadığım günler geçti gözümün önünden der başkası olsa ama ben koşup oynayan biri olmadım hiç. Bu beyaz kapı, mavi pencereler, kurumuş erik ağacı, gitmeden bir gün önce astığım çamaşırlar... neden her şey aynı yerindeydi? Yoksa ona bir şey mi oldu, intihar mı etti? Ama beni sevdiği kadar hayatı da seviyordu, yani öyle söylemişti. Kapıya dayandım hemen. Kilitli bile değildi. Kalbime

bir şey oldu. Bu acıyı biliyordum.

Yavaşça koridorda ilerledim. Odanın kapısını örümcek ağları kaplamıştı. Başımı eğip girdim. Masanın üstündeki sürahi bile aynı yerinde duruyordu. Ama o yoktu. Nereye gitmişti? Tamam, bu evde onu bulmayı düşünmem küçük bir ihtimaldi ama her şeyin benim bıraktığım gibi kalması garip değil miydi? Sedire doğru ilerledim, sakince oturdum. Ne düşüneceğimi bile şaşırdım. Birden gözüme masanın altındaki zarf ilişti. Onu ben bırakıp gitmiştim ama o benim geleceğime inanıp bana mektup bırakmıştı. İçimde birden umut yeşerdi. Hemen mektubu açtım.

“Olmuyor artık. Seni sevemiyorum. Oysa başta hiç bitmeyecek, ömür boyu sürecek gibi gelmişti. Ama senden nefret etmeye bile başladım. Daha da kötüsü olmadan gitmeliyim. Sakın arkamdan gelmeye kalkma. Sevgimiz bittiği an bunu yapmaya söz vermiştik, bu yüzden af dilenmeyeceğim. Her şey olması gerektiği gibi kalsın.

Hoşça kal.”



Ben kendim olmak için yola çıktığımda meğer o benden çoktan gitmiş.