Dün beni yıllardır tanıyan biriyle konuştum. Öyle sürekli konuştuğum, görüştüğüm biri değil. Yaşı benden de küçük. Küçük olduğuna bakmamak lazım, çok yaş farkı da yok zaten. Kim derdi ki o küçük kız beni kendime getirecek diye? Hani bazen şey olur ya, yardım elinin kimden ne şekilde nasıl geleceğini bilmezsin. Tam olarak öyle oldu. Bildiğim ve farkında olduğum şeylerin, acaba ben mi paranoyaklık yapıyorum diye düşündüğüm şeylerin çoğunu bana patır patır söyledi ya. Yani acaba ben mi böyle düşünüyorum derken başkasının da böyle düşünmesi beni rahatlattı açıkçası. Düşündüğümü söyledi desem daha doğru olur sanırım.

Neşesi aşırı yüksek olan insanlardan biriyim ben. Çevremde de herkes bunu söyler. Hatta içlerinde her şeye her şekilde gülen de benimdir. Güneş açtı diye sevinen, karahindiba gördü diye her sabah Karahindibalara günaydın diyen bir deli düşünün. Hehh, işte o benim :)) yolda görseniz deli bu ya der geçersiniz :) en olmadık şeylere güler, herkese de neşe veririm. :) Kendim diye söylemiyorum, gerçekten hayatta tanıyabileceğiniz en enerjili insanlardan biri benim. Hatta arkadaşlarımdan biri hep şey der, sen de her şeye gülüyorsun :)) Bunun yanında evet, çok çabuk sinirlenir çok çabuk da üzülürüm, o ayrı bir konu. Çok takıntılı olduğum zamanlar da olmuştur. Neden böyle dedi ki? Kırıldığım zaman öyle kalp kırma huyum da çok yoktur. Bayağı iyilik emsali gibi bir şeyim. Kimseyi de kırmam öyle ha, çok da melek sayılmam ama gerçekten hem birazcık temiz kalpliyim hem de kimseye zararım dokunmasın, ölüm var diye düşünen bir insanım. Kendimi övmeyi sevmem, burada biraz över gibi oldum ama konuyu detaylı anlatmam için bunları da söylemem lazımdı :) Sanırım kendimle ilgili söyleyeceğim en temel şeyler bunlar. Çocuk gibiyimdir, en ufak şeyde bile mutlu olabilirim. Biri bana kolay gelsin mi dedi, ona bile sevinirim, hatta bazen enerjim düşükken müşterilerim geldiğinde hep neyin var senin derler, hasta mısın, öyle bir enerjili insanım anlatabildim mi bilmiyorum. Şimdi konuya giriş yapıyorum :)

Dün arkadaşımla konuşurken bana, sana ne oldu, eski sen nerde, nasıl bu hâle geldin dedi. Sen benim hayatımda tanıdığım en enerjili, en pozitif, en güleç, en akıllı insanlardan birisin, nasıl bu kadar değişmişsin dedi. (Bana akıllı dediğine bakmayın. Akıllı demeyelim de kimin ne yaptığını anlayıp ona göre hareket edebilen biriyim diyelim. Bir kişiye yapamadım, o hariç tabii onu da anlatacağım birazdan.)

Arkadaşım da aşırı enerjili bir insandır bu arada. Ve ona, sen ne kadar enerjili bir insansın dediklerinde siz bir de bizim deli kızı görün diyen bir insan. Onun o enerjisinin 2 katı falan bende vardır yani. Daha doğrusu vardı. Artık ikimizde de o kadar enerji kalmamış anladığım kadarıyla :) Biz bunu da hallederiz, bunun da üstesinden paşalar gibi geliriz.

Dalayım mı artık neden böyle olduğum konusuna?

Yaklaşık 2 aydır desem olur sanırım. Açıkçası çok da emin değilim ne kadar zamandır böyle olduğumun, tarih versem yalan olur, o yüzden tarih vermeden bahsedeyim. Birkaç zamandır o müthiş enerjili, hemen hemen herkese enerji veren ben, ben değilim. Nasıl değilim bilmiyorum ama bambaşka bir insana dönüştüm. Zaten kendimi hiç kendim gibi hissetmiyordum. Saygısızlığa tahammül edemeyen ben iki kere tahammül ettim. Bunu gerçekten düşününce ne kadar büyük hata yaptığımı anlıyorum. İlk olarak orada benliğimden vazgeçmişim. Eskisi kadar enerjili değilim, nedenini şimdi burda detaylı anlatmayayım. Birine karşı aşırı yüksek duygu durumu değişikliği desem yeterli olur sanırım. O kadar yüksekti ki duygularım, içim içime sığmıyordu resmen. Bu yüzden hata yaptım. Görmem gerekenleri görmedim, yavaş yavaş enerjimi de kaybettim. Nasıl desem, şöyle ki kendimden çok sürekli onu düşünüp onun modunu yükseltmeye odaklıydım. Galiba onu da ona göre beceremedim. Ama olsun. Resmen kendimden vazgeçmiş durumda her şeyimi ona odaklamıştım. Ama her şeyimi. Neşemi, sevgimi, saygımı... Ona o kadar odaklıydım ki manipüle edildiğimi bildiğim hâlde görmezden geldim. Sonra bir baktım ki ben, ben değilim. Onun aşık olduğu ya da sevdiği ya da her neyse işte, "yine" yeni ben değilim ki. Birini kaybetmek istemeyince çünkü özünde iyi biri, ilk zamanlar her şey çok güzeldi, ona istinaden kaybetmek istememe oluşu beni benliğimden almış götürmüş resmen. Bunun farkında olup buna rağmen bir şey söylememek belki de benim suçum. "Neden böyle olduğunun farkında olup" sustum bilmiyorum. Belki de hayatımda ilk defa sustum. Daha önce asla susmazdım. Benim, benliğimden çıktıktan sonra karşımdaki insanın da beni bu kadar değersiz hissettirmiş olmasının suçlusu yine benim. Çünkü kaybetmek istemedikçe kendimden vazgeçtim ama yine de kaybeden ben oldum çünkü kendimi kaybettim. Hem kendimi kaybettim hem de buna sebep olan insanla görüşmüyorum artık. O zaman yaptığım fedakârlık, yani kendimden vazgeçmemin fedakârlığını ne işe yaradı? Tabii ki hiçbir şeye. Hani bir söz var ya, hayatınıza giren her insan size bir şey öğretmek için girer diye, tam olarak öyle oldu. Kendime saygımı ve kendi benliğimi asla kaybetmemem gerektiğini öğrendim. Çünkü daha önceki ilişkilerimde hiç bunu yapmamıştım. Alttan alıp sürekli özür dilemek zorunda kalmamıştım. Manipüle edildiğimi bile bile hiç göz ardı etmemiştim. Çünkü daha önce kimse beni manipüle edememişti. Tamam, burada bir itirafta bulunacağım, genelde bunu ben yapardım ama benimki de bunun kadar değildi beee! Sanırım diğerlerinin öcünü bu aldı. Neyse, sonuç olarak bu bana ders oldu. Bu yaşımda yeni bir şey daha öğrendim. Gördüğün şeyleri görmezden gelmeyeceksin arkadaş, kim olursa olsun. Sınır koymayı bileceksin. Aman kaybetmeyeyim diye kendinden ödün asla vermeyeceksin. Bırak, o versin. Baktın o da mı vermiyor? Bırak gitsin. Sen; seni anlayana, seni mutlu etmek için çabalayana mucizesin. Her şey karşılıklı güzel. Alma verme dengesini kaçırırsan hem kendini kaybedersin hem karşındakini. Seviyorsun ama mutlu değilsin, bırak gitsin, çek babalar gibi acını. Çünkü ilerisinde daha da mutsuz olacaksın. Sürekli karşındakini anlamaya çalışma. Çünkü o seni anlamaya çalışmayacak. Hep kendi, hep kendi... Sadece o ve onu anlamaya çalışmak, böyle olan bir hayatta kimse mutlu olamaz. Kadınların istediği şey ne? Herkes hemen hemen ilgi, sevgi ve saygı bekler değil mi? Bakın bunlar parayla satın alınmaz. Basit 3 şey. Basit ya, çok basit! Milyarlara gerek yok bunun için. Bedava bunlar kardeşim. Bedava. Eğer bu 3 şeyi görmüyorsan kaç ordan. Bahaneleri sıralamasına sakın izin verme. Eğer ki bahanelere başladıysa kaç ordan. Çünkü biri senden basit ve bu kadar bedava şeyleri esirgiyorsa orada yerin yok. Bu konuda o kadar samimiyim ki... Sakın ola neşenizi çalan insanlara al senin olsun demeyin. Evet, belki o çalmadı, sen kendiliğinden verdin çünkü ben öyle yaptım. Ama yapma. Neşenin gittiğini fark ediyorsan ordan uzaklaş. Kimseden sevgi, saygı, ilgi de dilenme. Hayatındaki insan bunları zaten sana vermeli. Vermiyorsa durma orda. Ben öyle yaptım çünkü artık öyle yapmam gerekiyordu. Onunla beraber mutsuz olabilirsin bu olağan bir durum. Beraber mutsuz olur, beraber gülersiniz. Ama o seni artık mutsuz ediyor, sana saygı duymuyorsa, bahanelerin arkasına sığınıp bunlar bahane değil diyorsa durma orda çünkü bahane. Kimse ilgisini sevgisini saklamaz, gün içerisinde çok mu çalışıyor, tamam çalışsın, peki ya akşam? Ne bileyim, bir mesaj, bir şiir, tatlı bir söz? O da mı yok? Git artık ordan, orda yerin yok. Sadece mutsuz olursun ve döner de sana sen bitirdin derse ona şunu söyle, evet, ben bitirdim çünkü bitirmeme sebep veren sen oldun. Herkes depresyona girebilir, herkesin hayatı dört dörtlük değil ama seni seven birine, bu şekilde davranamaz, onun hakkına giremezsin. Senin hayatın yolunda gitmiyor diye başkalarına hayatı zindan edemezsin. Etmemelisin. Çünkü ettiğinde senin hayatın daha da kötüye gidecek. Çünkü bir gönlü yıkmak, bir gönlü kırmak adil değil. Ha, sırf kendinden soğutmak için de bu şekilde davranmış olabilir ama yine de hem hakkı değil, hem adil değil. Adalet diyen bir insan adaletsizlik yapmamalı. Bence böyle yani. Bazı insanlar bazı şeyleri gerçekten hak etmez. Ve ben de gerçekten bunların hiçbirini hak etmedim. Belki biraz geç oldu bunu anlamam ama olsun, iyi oldu, zamanında oldu. Hatta belki de geç bile kaldım, daha önce yapmalıydım bunu...


Neyse… Sırada kendime vereceğim tavsiyeler var.

Bir, sakın neşeni sömüren bir insanla devam etme, elinde kalan sıfır olur.

İki, fazla fedakârlık yapma her şeyin fazlası zarar.

Üç, karşı taraf iki yapıyorsa sen bir yap.

Dört, önce acını çek, sonra kendine gel.

Beş, manipüle edildiğinde ve bunun farkındaysan sakın göz ardı etme.

Altı, kimseden sevgi, saygı ve ilgi dilenmene asla gerek yok.

Yedi, kimseyi kendinden çok önemseme.

Sekiz, bol bol gülümse ve neşeli şarkı dinle.

Dokuz, affet ve bırak.

On, sana verdiği tüm güzel notları kilitli kutuya koy ve kaldır.

On bir, onu güzel hatırla ve kin tutma.

On iki, öğrendiğin dersi bir daha asla aklından çıkarma.

On üç, onun için iyi şeyler dile.

On dört, ona asla kızma.

On beş, kendin olmaya devam et.


Mutlu ol küçük kız, hep mutlu ol.


Karahindiba ve rüzgârı düşün.

Onların o tatlı hikâyelerini asla unutma. Rüzgârın, Karahindibasını nasıl koruyup kolladığını, nasıl üstüne titrediğini düşün.

Bir gün onlar kadar güzel bir hikâyenin baş rolleri olacaksınız. Kiminle olursun bilmiyorum ama hep mutlu olmanı tüm kalbimle diliyorum ve bunun için elimden geleni yapacağıma söz veriyorum küçük kız.

Mutluluğu hak eden insanlardan birisin ve bunu ikimizde gayet iyi biliyoruz.


Son olarak sevgili Zülfü Livaneli'in Serenad kitabında geçen bir paragrafı paylaşmak istiyorum. Kendisini de çok severim.


"Bu dünyada sana kötülük yapmak isteyen insanlar çıkacak karşına ama unutma ki iyilik yapmak isteyenler de çıkacak. Kimi insanın yüreği karanlık, kimininki aydınlıktır. Geceyle gündüz gibi! Dünyanın kötülüklerle dolu olduğunu düşünüp küsme, herkesin iyi olduğunu düşünüp hayal kırıklığına uğrama! Kendini koru kızım, insanlara karşı kendini koru!"


Kendimizi koruyalım ve iyilik yapmaktan vazgeçmeyelim.

İyilik iyidir.


Sevgiyle… 🎈