Öyle anlar yaşanır ki hayatta, Ertaşların, Veysellerin koca bir ömür türlü yollarla anlatmak istediklerini, siz göğsünüzün orta yerinde en saf haliyle ve bir çırpıda çarparsınız. Böyle zamanlarda ilk tokatlar fikirlerinizden, şarkılarınızdan, hatta mantığınızdan iner suratınıza. Olmayacak ne hal varsa oluverir ve zihninizi "Nasıl olur"lar kemirir. Gözleriniz hiç bilmediği enstrümanlara yeltenir. "Olur mu öyle iş?" izleyip görün derim öyle de ustaca olacak ki. Parmaklarınız kayar tellerde, siz şaşırırsınız, teker teker yükselir melodi, siz ağlarsınız. Ne lavtadır çaldığınız ne de klarnet. Ne tadınızdadır bu hissettikleriniz ne de bir lanet. Nefesinizin sesi bile sessiz iken siz gün ortası herhangi bir tavanın altında ve ansızın derin derin çağlarsınız. "Nasıl dayandım? Ben ne yaşadım? Aman Yarabbi!" diye şaşırırken daha kendinize, "artık" bir savaş kaçkını olduğunuzu da fark edersiniz. Ve galiba ben bu çırpınışı daha bu pazartesi itibariyle yani yeni yaşımın donesi olarak raptiyeledim. Eğer bu durum sizin için de ortak bir doneyse ilk "çok geçmişler olsun"unuz benden olsun.