Oyun kurucusu kader olan bir müsabakadayız. Yaş almak, yaşlanmak, gitmek ve kalmak bize zamanın sunduğu seçenekler. Zarları hayat atıyor ve biz de 3 kare ilerleyip ya da 2 kare geri gelip ayak uydurmaya çalışıyoruz. Bana kalırsa kazananın olmadığı bir oyun. Eskiyoruz, eksiliyoruz, yalnızlaşıyoruz ya da tam tersi çoğalıyoruz, kalabalıklaşıyoruz.


Görmüş olduğunuz bu kerpiç ev benim çocukluğumun ve ilk gençliğimin geçtiği, her tatilde gittiğimiz köy evimiz. Bu fotoğraf da bana ait eski köy evimizin yeni sayılacak bir fotoğrafı. Size bir hikaye anlatmak isterdim doğrusu. Bu ev şöyleydi, böyleydi diye. Ama gördüğünüz gibi yaşlı ve yalnız bir ev geriye kalan. Belki nice şiirler, öyküler yazılır ama benim diyebileceğim süslü cümlelerim yok. O güzel günleri anlatmaya cümlelerim yetmez maalesef. Birçok insanı misafir etmiş, duvarların dile gelse anlatacağı çok hikayesi olan, birçok aileyi barındırmış anılarla dolu bir ev. Şimdi yalnız ve yıkılmaya yüz tutmuş. Böyle durduğuna bakmayın, güçlüdür kendisi. Dışarıdan baktığınızda dokunsan yıkılır bu diye düşündürse de neredeyse bir asırdır ayakta. İnsanlar gibi o da belli etmiyor yorgunluğunu sadece. Dik durmaya çalışıyor belli ki. Yoksa az önce de dediğim gibi duvarların dili olsa neler anlatırdı bize. Ne kahkaha seslerine ne kavgalara şahit olmuş, ne acılara göğüs germiş ne sevinçlere alkış tutmuştur kim bilir...

Bir ev için mi bunca cümle ve iç döküş dersiniz belki ama aslında benim özlemim o günlere, eskiye dair.


Evler yıkılır, evler eskir, insanlar yaşlanır ve gider; hayatta her şey değişir. Bakarsın bir gün sen de anıdan ibaret olmuşsun. Yalnızca insanın eline kâr kalan güzel günleridir, çocukluğudur, ilk gençliğidir.