Düzensiz olmanın kendi küçük çemberinde devasa bir özgürlük alanı açtığını fark ettiği saniyeden bu yana dünyanın en dağınık evinde yaşıyordu. Hani görülse 'İşteki beyaz da evdeki siyahmış.' dedirtebilecek kadar iki ayrı hayat yaşanıyordu tek bedende. 'Lanet olsun!' diyordu bazen. 'Keşke ben de bu insanlar gibi olabilsem, Avrupa'dan aldığımı Afrika'ya fırlatabilsem!' İşinde, başkası elinden gelmeyip düzen manyağı olmuş bu adam, evinde tamamen başka bir kaçığa dönüşüyordu. Bazen bir şeyi aradığında o kadar bulamıyordu ki 'Acaba bende böyle bir şey yok muydu, hiç edinmediğim bir şeyi mi bulmaya çalışıyorum?' diyerek kendinden şüpheye düşerdi. Ama tüm bu kaostan keyif almayı da öğrenmişti. Fakat tek farklılık bu da değildi. Küçücük evinin dışına adımını attığı anda vakur, ağırbaşlı, gururlu ve hatta bazılarının sert olduğunu düşündüğünü bildiği ciddi bir tavır takınıyordu. Ancak üç duvar, bir camın arasında ruhu sıkışmaya başladığı anda, yağmur altında sokakta gözleri dolan kimsesiz bir yavrucak belirirdi aniden. En çok buna içerlerdi zaten; ne olduğu gibi görünebildi ne de görünmeye çalıştığı adam olabildi ya, en çok da buna içerlerdi zaten.