Ağdalı sözlerine ihtiyacım yok Elbert. Soğuk günlerde kendime sarılmayı öğrendim. Tıpkı öğrettiğin gibi yaşıyorum. Topraktan daha sert, kayadan daha yumuşak artık yüreğim. Bu satırları yazarken gözyaşlarımla ıslatmıyorum artık parşömeni. Kalabalıklardan kaçmıyorum. İçlerine karışıyorum diyemem çünkü hâlâ insanlardan buz gibi soğuğum. Kafamı yere eğip geçen ayakları sayıyorum. Onlar gidince istemsizce derin bir soluk veriyorum. Bazı şeyleri hiç değiştiremedim sanırım. Hâlâ o koca kalabalıklarda kendi samimiyetimle baş başa kalmayı yeğliyorum. Kendimi ısıtabiliyorum Elbert. Kimseye ihtiyaç duymuyorum çoğu zaman. Ama yalnız kalmaya mecbur bırakıldığımda büyük bir öfke duyuyorum hayatıma. Nerede ne yanlış yaptığımı sorgulayıp bitirdim. Doğrularla yolda yürümeye devam ediyorum. Kusurum yok diyemem, yine hatalar yapmaya devam ediyorum zaman zaman. Hatalarımla kendimi sevmeye çalışıyorum senin aksine. Sahafları geziyorum. İkinci el kitaplardaki notları biriktiriyorum siyah kaplı kutumda. Ne çok kırılmışlık var yazılanlarda, bir okusan, ne yitirilmiş hayatlar... Bazen kendimi unutup saç uçları kırılmış güzel kadınlara üzülüyorum. Bazen de bencilce gelecektir belki sana, hor göreceksin beni ama yalnız değilmişim diyorum, okudukça içten içe seviniyorum. Sonra... Sonrası öyle işte. Şimdi yağmur bastırmak üzere Elbert, bilirsin yağmur altında ıslanmak da özgürlüktür. Hoşça kal!