Tükettikçe kendimizi bulabileceğimizi ve serpildikçe de özgürleşeceğimizi düşünüyoruz. Adem ve Havva'nın ilk kez kapanışından bu yana ilk defa bu kadar onlara yakınlaşıyoruz. İyi ya da kötü. Dengemizi bulamıyoruz ve varoluşumuzun zeminini embesil bir anlayış dolduruyor. Hatta taşıyor. Taştıkça köpürüyor ve bu pisliğin içerisinde belimize kadar batıyoruz. Ancak içimizde bir yerde hepimiz kendimizin haklı olduğunu, bazı şeyleri hak edecek kadar yaşadığımızı anımsıyoruz. Bazen anımsamak yetmiyor, dile getiriyoruz. Bir ipin sarkıtılmasını beklerken bu pislikten çıkacağımızı düşünüyoruz. Bu ego bataklığında gittikçe sadece dibe çekiliyoruz. Köpük köpük köpürüyoruz, sinirden çatlıyoruz. Bütün bu maddiyatın içerisinde kadınların içerisini doldurabildiği bir kıyafet dolabı; erkeklerin ise cüzdanı var ama karakterlerimiz cinsiyet ayrımı yapmadan boşalıyor. Bir orgazm etkisi. Zevk verirken acı veriyor. Verirken alıyor. Alırken de yok ediyor şahsiyetimizi. Bugün hak ettiğimizi düşündüğümüz kadar var olabiliyoruz ama görüyorum ki düşündüğümüz kadar hak etmiyoruz. Hiçbir sebep ise bir ip formunu almıyor. Materyalist inançlarımız ona inandığımız kadar yardım ediyor.