Merhaba, sonu yok galiba bunun. Sen şu an buradasın, bu şehirdesin. Belki de başkasına dertlenmektesin. Yanında istediğin kişi bir başkasıdır, her gece beraber uyumak istediğin... kim bilir?
Çok kızgınım sana çok... Yaram çok derin; ama senin haberin yok. Ben dün gece; sana, bana, bize ağladım. Ama sen bunu bilmiyorsun. Geldiğini öğrendiğimden beri huzurum kaçtı. Kalbim sancılanır oldu. En çok ta koyan ne biliyor musun? Senin bir haber olman; beni, yokluğumu hissetmeden, özlemiyor, aramıyor olman. Hani her şeyindim? hani değerdi buna? Cidden gerçek miydi sevgin, aşkın? Belki de, şu an koynunda bir başkası uyumakta. Belki de çoktan unuttun ya da zaten sende hiç yoktum.
Ben uyumadım mı başka vücutlarla? Yaptım. Sadece istediğim için yaptım. Fakat, gel gör ki; bu gün, bu şehirde olman bile bana bu denli özlem, kırgınlık ve öfke hissettirebiliyor işte. Düşünüyorum... aklıma takılıyor; benden sonra hissedebildin mi ki? Belki de, hiç hissetmeden veda edeceksin bu dünyaya. Ben galiba sende epey kalakalmışım. Oysaki gittim sanmıştım. Beni, bir tek benim özgür kılabileceğimi biliyorum. Ama yapamıyorum. Böylesi daha kolay galiba. Başka bir kaza yaşamaktan, kendimi sende tutuklu kalarak sağlıyorum. Ve de her şey bu kadar yarım kalmışken...
Seni çok özlüyorum. Adını - iyi, kötü- oldukça anıyorum. Senin beni anmadığını işitiyorum. Hiç mi düşmüyor aklına sarı papatyalar?
Seni bilmek, konuşmak, sarılmak, öpmek istiyorum; zaman ve mekan olmaksızın, yalın sıcak tenlerimizin bir birlerine değdiği günleri...
Gerçekten özledim galiba seni, beni; en çok ta bizi.
Bir yandan da; bitiremiyorum sana olan bu öfkemi, bu nefretimi... Canını yakmak geliyor bazen içimden. Lakin; sanıyorum, sana sökmez artık.
Gerçekten öyle oluşunu kabullenemiyorum mesela; en büyük insanlık suçlarından birini işliyor olmanı. Her şey bir yana, ben bu kadar kötü müydüm gözünde? Bana bahşedilmiş bu hayatı ben bile seçmedim. Ama sorulsaydı da seçerdim. Bu denli zavallı, aptal, ve duygudan yoksun oluşunu konduramıyorum sana. Yapmaz, yapamazsın... Değil mi? Çünkü beni seni sevmiştim, sen de beni (galiba). Kendime de kızıyorum aslında. Nasıl fark edemedim içinde büyüttüğün şeytanı? Bu denli iğrenç oluşun beni tiksindiriyor. Keşke senden gidebilmeme de sebep olsa; ama gel gör ki, ben bugün hala bizi özlüyorum veyahut hissettirdiklerini. Teninin kokusunu içime çekmek istiyorum. Ve sen, sen... Sen bunları asla bilmeyeceksin sevgilim. Paramparça ettin beni, iki yabancıyız şimdi...
Gelmeni istiyorum, ama senin istemediğini de biliyorum. Biz nasıl bu hale geldik? Bize neler oldu?
Ben galiba fazla bencilim. Evet, korktum. İnkar etmeyeceğim. Yalnızca, itiraf ve sitem edeceğim sana. Seni bu kadar çok sevdiğim için korktum. Beni bir gün bırakıp gidebilecek güce sahip olman beni ürküttü. Bu yüzden, ben gittim. Mecburdum buna. Çünkü artık sen ağlamıyordun; ama ben, sana bahşettiğim güce karşın, gün ve gün ölüyordum. Yeniden doğmak üzere...
O son darbe, beni bir daha doğamamak üzere öldürdü.
Elini boşuna yıkama... çünkü artık bu metaforik kan elinden asla silinmeyecek. Ardında bıraktığın devasa bir enkazın lekesi o.
Lütfen, rica ediyorum; benim iç huzurum için artık ülkeyi terk et. Ait olduğun yere dön. Zamanında gittiğin, kalmadığın bu şehirden git artık.
Sen yokken gerçekten mutluyum. Geldin... ve ben yeninden darmadağınığım.
Benim toprağı bol sevgili. Unutma, unutama beni.
Senden son ve tek ricamdır bu.
Clarissa'nın selamıdır bu mektup sana.