Peki sen kırık yelpazesinde gençliğini arayan bir kadın tanıdın mı?
Ben tanıdım,
Özleyiş Hanım.
Her zerremde görürdüm onu.
Arada çıkarırdı nefeslenmeye kafasını.
Belki aradığını bulamazdı, ama hep sorardı.
Yelkovanın akrebi takip edişi gibi,
Bahar güneşinin içi ısıtışı gibi,
İlk gençliğini koyduğu yere bakardı.
Dili lâldi kimilerine, gözleri ise bakmayı bilmeyene âmâ.
Elleri nasır kaplıydı.
Parça parça parmak uçları,
Derin el çizgileri tanıdıktı.
Gençliğini arardı.
Derin yüz çizgilerine sinen,
Kaz ayaklarına saklı gülüşlerini sorardı.
Sorardı ya, bulamazdı.
Bir kırık yelpazede anılarını saklardı.
Sigarasını koyduğu dudak kenarında
Bir gamzelik gülüşü vardı.
Çatallı sesinde ise yılların yası,
Aynadaki aksini görmeyeli çok zaman olmuştu,
İnkâr etmişti aleyhine geçen yılları.
Üç kez güldüyse, beş kez ağlamışlığına yanıyordu içi belli ki.
Geçmişin ahını bir başına omuzlayışındandı belki de sırtındaki kamburu.