Hayatın bir anlamının olmadığının bilincindeydim. Hiçbir inanışın hoşgörülü kollarına atamadığım için kendimi, sanatın bile eninde sonunda bir gösteriş meselesi olduğunu içten içe hissettiğimden beri bunun farkındaydım. Şimdi bile -sırf ikiyüzlü olmamak için- yaptığım şeyin, yani yazmamın, aslında amaçsız bir uğraş olduğunun farkındayım. Kendime, nefes aldığım bu koca fanusta bir yer edinmeye çalışıyorum böylelikle ama nafile. Öteki türlüsünün, yani baştan ayağa yok olmanın bundan daha az yüce olmadığının kesinkes ayırdındayım.


Hal böyle olunca insan kendisiyle baş başa kalıyor. Hiçbir zaman yetenekleri sorgulanmayacak yazarların -ki buna benim hayran olduğum Oğuz Atay ve Dostoyevski de dahil- yazmalarına neden olan dürtülerde bile çirkin şeyler buluyorum. Övünme, alkışlanma çabası içinde yitip gittiklerine dair belki yalan yanlış ama kendi adıma gayet inandırıcı nedenler çıkıyor önüme. Örneğin şimdi, ne kadar sevildiklerini, eserlerinin insanı ne denli etkilediklerine dair bir şeyler söylesem onlara, onlar da bir anlığına duysalar beni ve sonra ölü olmaya devam etseler, muhtemelen küfrederlerdi bana. Biz hayattayken neredeydin diye sorarlardı öfkeden kızarmış gözleriyle -belki üzüntüden de olabilir. Ki bu da aslında onların da sırf beğenilmek için bir şeyler yazdıklarına işaret edecekti. Hayatta en çok değer verdiğim şeyler; hikayeler, karakterler, fikirler böyle böyle gösterişin gölgesiyle karardı.


Şimdilerde uğraştığım, ilerlemeye çalıştığım bir alanda bile bu kadar çirkin düşüncelere sahip olmaktansa bir anlamın olmadığını yeğliyordum işte. Ama artık vazgeçiyorum bundan. Onun yerine daha zehirli ve daha ürkütücü bir tavır içerisindeyim artık. Yok sayıyorum ne varsa. Hiçbir kimsenin, hiçbir duygunun hareket etmeye değmeyeceği kanaatindeyim. Belki bu fikir beni iyilik gibi beylik ama güçlü hislerden uzaklaştıracak fakat aynı zamanda öfkeden de kurtulacağım. İnsanlar buna değmez diyeceğim, benim nefretime değmezler aynı hoşgörüme değmedikleri gibi. Dostoyevski sırf alkışlanmak, pohpohlanmak için 'Yeraltından Notlar’ı, Oğuz Atay -aynı benim de olduğum gibi- inşaat mühendisliğinde tutunamadığı için ‘Tutunamayanlar’ı yazdı demek yerine ne için yazmış olursa olsun, düşünmeye değmez diyeceğim. Okumaktan vazgeçmesem bile üzerine düşünmekten vazgeçeceğim.


Bu saydıklarımın hepsini ama hepsini elimde olmadan yapacağım. Amaçsız bir biçimde koşarken, montumun iç cebinde muhtemelen hürriyetimi arayacağım. Sadece umursamazlık olacak yönüm. Özür dilerim işte bu yüzden, özür dilerim senden; ah özgürlüğüm!