Bankta tüneyenlerden biri de oydu. Elinde en sevdiği kitap vardı. Franz Kafka'nın Milena’ya Mektupları. Sağ elinin işaret parmağı, kaldığı sayfadaydı. Diyordu ki o sayfada, “Pek çok şeyin bambaşka olmasını isterdim.” O da isterdi, tüm bu yaşananların bambaşka olmasını, kimsenin canının yanmamasını isterdi. Susardı bazen olanlar karşısında, sırf sustuğu için de yaşanırdı bazen olaylar. Sustuğu için suçlanırdı ama ona neden sustuğunu asla sormazlardı. Canı yananlardan biri de oydu.
Hastalıklı ilişkisi vardı, sevgisi mi hastalıklıydı yoksa kendisi mi hastaydı bilmiyordu ama çevresindeki insanlar hastalıklı olduğunu fısıldıyorlardı. Henüz 23 yaşındaydı, ömründen 23 yıl geçmişti, ömrü ne kadardı bilmiyordu ama geçmişti işte. Bu 23 yılda yaşadıkları ona cehennem azabından beter geliyordu. Jean Paul-Sartre’nın, “Cehennem başkalarıdır.” Sözünü hayatının merkezine alarak yaşamıştı ama cehennemi kendisi olmuştu.
Hayatını yönetememe gibi bir durumu vardı çünkü içinden zerre gelmiyordu. Kimse onu yönetsin istemiyordu ama o da kendisini yönetmek istemiyordu. Bu içinde kaldığı ikilem bile ona azaptı. Canı diye bildiği sevgilisi bile ona müdahale edemiyordu.
Bir diğer alıntı da şöyleydi; “Kalbimin içerisinde sen varken her şeye katlanabilirim.” Sevgilisi de böyle diyordu, cidden katlanılabilir bir kız mıydı? Başını sallayıp güldü bu alıntıya istemsizce. Bir kitap karakteri olsa Milena kadar sevilmeyeceğini biliyordu, onu sevecek Franz Kafka’sı yoktu.