Baba oluşumun bugün 18. günü. 18 gündür aslında tam olarak ne olduğunu pek anlayabilmiş değilim. Bu aralar baba olmanın hissiyatı ve anlamından çok gelecek kaygıları, maddi ve manevi birtakım durumlar ile beraber ruhsal gelgitlerim içinde dalgaların üstünde sörf yapmaya çalışıyorum. Geçmişimi ve bugünümü aynı anda yaşamaya çalışmanın en büyük handikabı, ne zaman nerede olduğumu bilememek. 


Artık irkilerek uyanmıyorum, daha çok çocuk sesleri ve seslenmeler dokunuyor uykuma. Ruhuma ise ses etmediğim, ettiğimde ise değişmeyen şeylerin kabullenişi. 


Beterin beteri vardı elbet, ki bizim coğrafyada oldukça popülerdir bu, kötüden emsal alıp haline şükretmek. Halbuki boşuna söylenmemiş olmalıydı kötüden emsal olmayacağı. Bu zatın muhakkak bir beteri varsa belki de bu zatın muhakkak bir iyisi de vardı. Ancak iyisini düşünmemizi çok istemezler. O bizi içinden çıkılmaz hayal dünyasına sürükler ki bizim coğrafyada yine hayalperestleri pek sevmezler. 


Paralel bir evren varsa eğer, ki bu sonsuzluk döngüsünde, sonsuz kere beterim ve sonsuz kere iyi halim var. Ben bunların neresindeyim? Beterin iyisi, iyinin beteri. Her şeyin tam ortasında duran bir zat...  Hayaller ve seçenekler... Seçilen seçenekler ve seçilmeyen seçenekler... Korkular, yüzleşmeler, bolca gözyaşı, biraz tebessüm. Beterim için şükretmek, iyim için hayıflanmak... Elden gelenleri ve gelmeyenleri gözden geçirmek... Düşünmek, düşünmek, düşünmek…. 


Sana gelince, umarım iyisindir. Umarım iyisindir. 


Tanrı'm, ulu güç, enerji veya artık adı konulmamış her neysen... Toparlanmam için bana güç ver. Lütfen artık beterim için şükretmek aklıma gelmesin, keza iyim için hayıflanmak da...