Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye kazanan Parazit, Güney Koreli yönetmen Bong Joon-Ho’nun kategorize edilmeyen anlatımıyla, sınırlarımızı zorlayan bir film seyri sunuyor.
Farklı sosyal sınıflara mensup iki ailenin arasında şekillenen olayları odağına alan Parazit, sınıflararası uçurumun ne gibi sonuçlara yol açabileceğini eleştirel tutumunu koruyarak mizahi bir dille anlatmaya başlarken, film boyunca gelişen ve engellenemeyen olaylar bu dilin kırılmasına sebep oluyor.
Tematik olarak geçtiğimiz yıllarda Altın Palmiye alan Hirokazu Kore-Eda’nın Shoplifters filmiyle benzerlik taşıyan Parazit, statü farkının nelere yol açacağını Kim ailesinin perspektifinden, Park ailesinin malikânesinde işe başlamalarıyla bize gösterir. Park ailesinin, steril ve korunaklı dünyası onlara karşı mesafeli yaklaşmamıza sebep olurken, bunun yanında Kim ailesiyle bağ kurmamızı sağlar. Ekonomik kriz, işsizlik, yoksulluk gibi güncel sorunları farklı bir dünyadan izlediğimizde bu sorunların yer ve zaman fark etmeksizin bugünün dünyasında geri dönüşü olmayan sonuçlar doğurduğunu görmüş oluruz.
Bu bağlamda bu sorunların modern çağ ile şekil değiştirdiğini, Kim ailesinin filmin açılışıyla Wi-Fi aradıkları ilk sahnede görürüz. Bodrum katında, kanalizasyonun yanında ve çıkmaz bir sokağa bakan bir evde yaşayan Kim ailesinin işsiz olması, bununla beraber yaşadıkları geçim sıkıntısı kanıksadıkları bir durumken, komşularından kullandıkları internetin çekmemesi büyük sorun teşkil eder. Neyse ki iki kardeş evin içinde Wi-Fi’nin çektiği bir yer bulduklarında (tuvalet) yaşadıkları rahatlık onları bir süre tatmin eder. Bu sahne, yoksulluğun modern halini gözler önüne sermiş olur.
Kim ailesinin hayatının gidişatı Ki-woo’nun, arkadaşının yönlendirmesiyle Park ailesinin ergen kızına İngilizce dersi vermeye başlandığında yön değiştirir. Bu gelişmeyle ailenin diğer üyeleri de bu zengin ailenin malikânesine parazit gibi sızmaya başlar. Aile üyelerinin pratik zekâsıyla normal şartlarda önünden bile geçemeyecekleri bu malikâneye kimliklerini değiştirerek yerleşirler. İlk başta amaçları yalnızca iş bulmak ve rahat etmekken, daha sonra kendilerini sınıfsal bir çatışmanın içinde bulduklarında bambaşka bir durum alır.
Baba Ki-taek ve anne Chung-sook evin yardımcısı ve şoförün yerine geçmek için çocuklarının yardımıyla sinsice planlar yaparak onlardan kurtulurlar. En ufak bir vicdani muhasebe yapmadan, benimsedikleri sahte kimlikleriyle yeni hayatlarına adapte olmaya çalışırken tek bir şeyin üzerinde durmamışlardır: kokularının aynı olmasının. Park ailesinin küçük oğlu Da-song, baba Ki-taek ve anne Chung-sook’un tıpkı Ki-jung gibi koktuğunu söylediğinde ait oldukları yerden getirdikleri rutubet, kir, pas kokuları onlara kim olduklarını ve nereden geldiklerini hatırlatırcasına yüzlerine vurur.
Ait Olunan Yere Geri Dönmek
Park ailesinin bir gün kamp yapmaya gitmesi Kim ailesi için malikânede özgürce vakit geçirmek için fırsat oluşturur. O gece Kim ailesi, malikânenin bodrum katında senelerce saklanmış olan evin eski çalışanı Moon-gwang’ın eşi Geun-se’yle yüzleşir. Evin daha önceki parazitleriyle nasıl baş edecekleri merak duygumuzu kamçılarken, Park ailesinin yağmurdan dolayı iptal ettikleri kamptan geri dönmesi de filmin atmosferinin değişmesine ve Kim ailesinin incelikle kurduğu yeni hayatlarının altüst olmasına yol açar.
O gece başlayan yağmur, herkesi ait olduğu yere gönderen bir akıntıya dönüşür. Park ailesi konforlu alanına geri dönerken; Kim ailesi şehrin pisliğinin, kasvetinin dolduğu evlerine yokuşlardan inerek ulaşırlar. Gökyüzünü kapatan, nefes alacak açıklık bırakmayan binalar ve gittikçe darlaşan izbe sokaklar sıkışmışlık hissi uyandırır. Bu sekans, mekânın değişimiyle filmin atmosferinin ve renginin değiştiği en vurucu sahnelerden biridir. Kim ailesi, sel basmış evlerine ulaştığında kendilerinden başka kurtaracakları hiçbir şey yoktur artık. O geceyi kapalı bir spor salonunda yüzlerce insanla geçirdiklerinde, sabah doğacak güneş yalnızca Park ailesini mutlu edecektir.
Çıkışsız Bir Son
Filmin finalinde, Park ailesinin tozpembe dünyasına leke gibi yayılan Kim ailesi, bu dünyanın büyüsünü ürpertici ve sert bir şekilde bozarken, gerçek katıksız bir şekilde umut vadetmeden sunulur. Filmin sonunda usta yönetmen Bong joon-ho bize bir çıkış yolu bırakmadan, içinde yaşadığımız gerçekle yüzleşmeye iter.
Son sahnede gerçek olduğunu sandığımız tek bir kesit rahat bir nefes almamızı sağlayacakken, çok geçmeden bunun Ki-woo'nun kurduğu bir hayal olduğunu ve hayalden öteye geçemeyeceğini anlamış oluyoruz.
Parazit, bize neyin ne olduğunu ve neye dönüşeceğini incelikle işleyerek ve sezdirmeden gösteriyor.
Zişane Tosun
2021-04-03T22:06:31+03:00Kesinlikle ben de öyle düşünüyorum, daha anlamlı bir şey çıkmasını beklerdim. ^^ çok teşekkür ediyorum 😇