Ben sıkılırsam cam açarım ya da insanlara içimi.
Kaç sabaha kar soğuğuyla başladım, derin nefeslerin arzusuydu hepsi. Bolca nefes ve suskunluk. Dışarıdan kelimelerime sesler sızıyor, ben hepsinden bir sessizlik yaratıyorum. Kimler, neleri yüksek sesle söylüyor, tüm pencerelerden sesler sızıyor. Soğuğunu kucaklıyorum, bana en çok üşümek yakışıyor. Mevsimler güneş bezgini, hangi karanlıkta uyumak istersem o karanlıktan doğacağım. Şimdilik biraz namevcudiyet! Yokluktan acı fikrine vakfedilmiş sesler sızıyor. Bir çocuk parkına dönüşmüş evren, sesler her yere sızıyor. Bütün sesler bize karşıdır ama yaşamak penceremden içeri sızıyor. Ve ben de ona sesimi anlatıyorum.
Ötenazi kapsülü, bariz olanın altında yatan düşsel istek.
Işık, gecenin karanlığından ay, umut, bize hayal kurdurabilecek ne varsa gidiyor. Bu kapsül övünülecek her şeyin suyunu süzüyor, canlı kısmını elimizden alıyor ve geriye posası kalıyor hayatın. Şimdi cansızlığa üzülüyorum, yarın ölüme, sonra hep ihtimallere. Bir deniz kuruyor belkilerde, keşkeler aşınmış onlardan. Her gün yüzüme gülüyor ve biliyorum arkamdan da gülüyor. Keşkelerin neşesi gidiyor elimden beklerken. Tüm bunların yerine öyle düşler geliyor, keyfimden. Sarılıyorum onlara. Kucak açmak ölüm kararı benim dilimde, kapsül hazır bekliyor. Ah ben işte, koca bir dünyayı kapsül sanıyor. Ölüm geliyor, posası kalıyor hayatın.
Dağlar ve heykeller.
Dağlardan aşınırmış heykeller, öyle derler. Sonrası ben yarattım havaları, öyle derler. Gün doğmak üzere, kuş cıvıldıyor, huzur getirmeliymiş, öyle derler. Bir sanatçının yakınlığını hissediyorum tüm kalbimle, ruhumu acılardan yontmuş, sevinçlere boğmuş. Öyle bir yoğunluk kim olduğumu unutturmuş, arzularım yok, keyiflerim yok, aylak derler. Kim bu alçak dağlardan yontulmuş heykeller, bir gece vakti bana neler derler?
Birkaç anlamsız cümle ve anlamlı sorunların temsili.
Anlamsız cümlelerden anlamlar bırakıyorum burada kendime. Ben biliyorum anlattıklarımı, ben okuyorum. Sırlarımı şifreliyorum kendi dilimde, bundan ibaret yazdıklarım. Kendime hatırlattıklarım ve sakladıklarım.
Tabutta yatan bir ölü gibi suskunluğumu seyrediyorum.
Anlatmak susmaktan doğmuş olmalı. Yeterince sustuğuna kanaat getirdiğinde mi konuştu insan? Birbiri ardına alakalı cümleleri sıralamayı nerede öğrendi? Ve ben neresinden koptum. Tütsünün yanıp düşen küllerini izlemenin iç sesimden akan cümleleri çalışı tam şu ana denk geldi. Bahsettim saydım.