Tam da o gür ormanın sahip olduğu koca çam ağaçlarının arasından giderken ve varış istikametim göz kamaştıran mavilikler iken sol kolumu arabanın camından çıkarıp rüzgarın azgın akıntısına bıraktım, asla gerçekleşmeyeceğini hakikat olarak bellediğim hayaller sonsuzluk kadar süren on saniye boyunca kafamın içinde mesken tutmuşken yakıcı bir ateş gözümü aldı ve hepsini unuttum.
İstikametime varmıştım. Etrafımda yüzlerce yabancı, tepemde yakıcı bir güneş, arkamda üzerime üzerime gelen dev palmiyeler ve hemen ardında bana acı bir şekilde gülümseyen yemyeşil dağlar, karşımda da masmavi bir parıltı. Kulaklarımı çok tanıdık bir kuş cıvıltısı yalayıp geçerken henüz yüzmesini bile bilmeyen, varoluşunun acısını denizi tokatlayarak çıkaran çocukları görüp şaşırdım.
Parıltıya doğru her adım attığımda zamanla yakıcı güneşin zift gibi erittiği kum parçacıkları beni kendi acısına ortak etmek için adeta bir girdap misali içine çekmeye, olduğum yere mıhlamaya çalıştı, direndim.
Parıltıyla aramdaki mesafe azaldıkça aslında bunun hiç de beklediğim gibi bir şey olmadığını anladım. Bu şey bir anda Medusa'nın kılığına büründü. Beni boğazlamak isteyen sert dalgalar ölümcül yılanlarıyla dolu saçları, göz kamaştıran parıltı ise onun ruh emici gözlerinden fışkırıyordu. Daha bu şeyin içine girmeden hemen evvel ölümün beni ziyarete geldiğini hissettim. Beni var gücüyle ve iki elini kullanarak boğazlarken damarlarımdaki taze kan akışını durdurup bedbaht ruhumu paslanmış bir kafese sürüklemeye çalışıyor gibiydi. Bunun sadece içimdeki o hep adını koyamadığım şeytani varlığın bana karşı oynamış olduğu bir oyun olduğunu düşündüm ve biraz da olsa rahatladım.
Artık parıltı ile burun buruna gelmiştik. Zarlar çoktan atılmıştı. Vakit, hesaplaşma vaktiydi. Bulanık suya baktığımda su aniden berraklaşıp aynaya dönüştü ve bana taşlaşıp yosun tutmuş ruhumun çehresini gözüme sokmak istermişçesine yansıttı. Kendi kendime "Ben başından beri Medusa'nın ta kendisiydim. Sonum, kendi ellerimden olacak. Kendi kendimi boğazlayacağım ben. Şimdiye kadar gözlerim, ruhumu taşlaştırmaktan bir işe yaramadı zaten." diye söylenip durdum.
Ben Medusa'nın ölümcül yılanlarının yarattığı, köpek balığı kılığında bana saldırırken taşlaşmış ruhumu aşındırıp bir heykeltıraş edasıyla şekil vermeyi amaçlayan kızgın dalgalarıyla cebelleşirken bir anda her şey duruldu. Bulutların arasından sıyrılıp selam veren güneş alnımın ortasına yerleşti ve kolumda hafif bir ağırlık hissettim.