Kişinin sorunlarının dinlenmediği, görüşlerinin dikkate alınmadığı, gelişimine izin verilmeyen ve umursanmadığını hissettiği durumlarda ve mekanlarda bulunmasının; hele ki süre uzadıkça hasarın arttığı ve geri dönüşün daha zor da olsa onarılabileceği bu vaziyette bulunmasının birey üzerindeki etkisi son derece büyük olabilir.


Dinlenilmeyen ve görüşlerinin dikkate alınmadığı bireylerin bahsi geçen kişiler ile arasına mesafe koyması ve mekan değiştirmesi bu durumda son derece gereklidir.

Bunlardan çok daha ileri seviyelerde, manipülasyona maruz kalma, ağır suçlama ve utandırılma gibi psikolojik şiddete maruz kalınma oranı da azımsanmayacak kadar fazla.

Kişinin zihinsel gelişimi için zorluklar oluşturan bu durumun kariyerinde, özel ilişkilerinde ve iletişiminde sorun teşkil etmesi son derece olası.

Bu durumlar kişinin karakterine yaralar ve travmalar bırakabiliyor. Kişi yaşadığı olayların tekrarı halinde savunma mekanizmaları oluşturuyor ve belirtilen duruma maruz kalındığında bu mekanizma tetikleniyor. Bilinçaltımızda, fark edemediğimiz ve farkına varsak dahi sebebini anlayamadığımız bazı davranışlarımız bu nedenlerden dolayı ortaya çıkıyor ve bunlardan kurtulmak da oldukça zor olabiliyor. 


Görülen bu psikolojik şiddetlerin tanısının/adının koyulması; yaşanılan durumu kişinin lehine çevirmek açısından oldukça önemli. Çekilen her sıkıntı gibi, psikolojik sorunlar da mental açıdan sertleşmeyi ve dayanıklılığı arttırıyor. Her ne kadar, hasar alınsa da; bunu atlatmak mümkün. Psikolojik destek alınabilir, zihinsel rahatlama için pratikler yapılabilir. Hatta self-terapi uygulanarak bile kayda değer yol kat etmek mümkün!


Bu tür psikolojik saldırıları uygulayan bireylerin davranış temellerine inelim ve tekniklerini öğrenip onları tanıyalım.


Halbuki sen yabancılar ile bile çok sağlıklı iletişim kurma yeteneğine sahip zeki ve saygı duyulacak nitelikte birisi olarak görülüyorsundur. Bu insanlar seni kendi hakkındaki o düşüncelerden uzaklaştırlar. Söylenen şeylerin onlar için faydası olsa bile cahillikleri ve dikkat dağınıklıkları nedeniyle söylenenleri, dikkate almazlar, alamazlar.

Seni hafife alırlar. Bilgilerini ve tecrübelerini küçümserler. 


Bunlar geçmişten kalan şeyler diye düşünülebilir. Kendi ailelerinden gördükleri şeyler… Geçmişten kalan demek bile doğru değil çünkü bazı şeyleri jenerasyona bağlamamızın bir hata olduğu gerçek. Hangi çağ, hangi zaman dilimi olursa olsun orada iyisi, kötüsü; zekisi, aptalı ve kibarıyla kabası da vardır. Bu davranışları eskiye bağlamamalıyız. Ancak eskiden beridir süregelen ve zayıf olanların kabullendiği bazı davranışlar ve kalıplar var, bunlar çocuk psikolojisi açışından özellikle önem teşkil ediyor:


Zayıf ve feminen erkeklerin sözleriyle etkili olamayacaklarını bildiklerinden dolayı iletişimi kesip kendilerini çocuktan uzaklaştırmaları ve o uzaklaşmanın kişileri ulaşılmaz hale getirip, adeta tanrılaştırması. Kendilerini, iletişimi keserek ya da karşısındakileri aşağılayarak; ezerek yüceltmesi. Bu sosyal yönlerinin eksikliğinden kaynaklanan ve sözleriyle etki bırakamayacaklarını bildiklerinden dolayı kendilerinden güçsüz olan o çocuğa ya da kadına şiddet uygulama yöntemine giderek, etki bırakmaya ve baskı kazanmaya yönelik maskülen olmayan karaktersizce davranışlar sergilemelerinin nedeni kendilerini ancak o şekilde erkek gibi hissedebiliyor olmalarıdır. 


Kendilerini geliştirmek için asla çabalamazlar çünkü onlar mükemmeldirler(!). Aynı zamanda kendilerini mükemmel sanmalarına rağmen kendilerinden daha iyi olan insanların son derece farkındadırlar ve bu bireylere karşı yoğun bir kıskançlık beslerler. Sonrasında kendilerinden daha iyi olan veya gelişmeye çalışan bu tür bireylerin başarılarından dolayı oluşan rahatsızlıklarını hırslı bir şekilde çalışmakta değil, karşılarındaki bu bireyleri manipülasyon yoluyla ezmeye çalışarak ve kendilerine olan güvenlerini yok ederek; o bireylerin hastalıklı düşünceler ile kendilerini bitirmesine neden olurlar. Kısacası bu tür insanların yükselme taktiği, rakip olarak gördüğü bireyleri aşağı çekmekten geçer. O bireyler çocukları olsa bile! 


Aynı zamanda da çocuklarının ihtiyaçlarını ve isteklerini önemsemezler! Düşüncelerini ve görüşlerini mi? Onları saymıyorum bile! Bu hastalıklı bireyler, çocuklarının kendinden daha iyi ya da gelişmekte olduğu düşüncesine katlanamazlar ve yukarıdaki gibi davranışlar sergilerler. Çocuklarına büyümekte olan bir küçük insan gözüyle bakmazlar. Onlar birey değil, çocuk yetiştir. Yoksa köle mi demeliydim! Çocuklarını kendilerine bakmaları için dünyaya getirirler, onları birer sigorta olarak görürler. Onlar için yaptıkları en ufak iyiliği ve fedakarlığı bile gözlerinin içine sokmaktan çekinmezler. Çocuklarını kendileri dünyaya getirmemiş de sanki istenmeden, zorla doğmuşlar gibi muamele ederler. Çocuklarının kendi benliklerini, düşüncelerini ve değerlerini elde edememeleri için ellerinden geleni yaparlar. Onları kendilerine bağlamak için yıllar boyu sürecek türlü akıl oyunları oynarlar. Yukarıdaki gibi manipüle ederler başarısız olmalarını sağlarlar ve adeta onların kendi hatalarıymış gibi lanse ederler. İşin kötü yanı bu çocuklar hayatlarının çok büyük bir kısmını bu yalanlara inanarak geçirirler! 


Her zaman kendileri haklıdırlar ve mükemmel olmayan şeylere tahammülleri yoktur. Hatalarını asla kabullenmezler, her ne kadar gözlerine sokulmuş olsa, hayat üst üste darbe vurmuş olsa dahi akıllanmazlar ve yine bu başlarına gelen bu “talihsizliklerin” sebeplerinin o kişiler olduğunu iddia edip suçu etraftakilere yıkarlar. Kendi yaptıkları ve söyledikleri şeyleri aynen iade alırlarsa kendilerini savunmayı pek iyi bilirler. Adeta bu yaptıklarından bihabermişçesine mağdur rolü yaparlar. Manipülasyona uğradıklarını anında fark edebilirler. Ne de olsa bunda uzmandırlar! 


Son derece agresif ve öfkelidirler. Anlatılan durumlardan bir tanesi en zayıf haliyle bile tezahür etse, sinirden küplere binerler. Kendi küçük kafalarında kurdukları “mantık çerçevesinde” sadece kendi doğruları vardır. İnanılmaz derecede yobazdırlar ve yeniliğe kapalıdırlar. Tam anlamıyla birer örümcek kafalıdırlar, neye inandıklarını bile bilmeden onları savunurlar. Büyük kavgalardan ve tartışmalardan çok zevk alırlar. Kan gövdeyi götürür, etraf darmadağın ve kalpler paramparça olur. Kendi kalbi hariç! Bir kalbi olduğu şüphelidir! Tüm bunlara rağmen hiçbir şey olmamış gibi hareket etmeye ve kavga ettiği bireylerle sohbete devam etmeye çalışırlar, karşılık alamayınca anlam veremez; hatta tekrardan öfkelenirler. Gönül almayı ve özür dilemeyi bilmez ve bunlara asla ihtiyaç duymaz. Bir tanrının bunlara ihtiyacı yoktur, ne de olsa kusursuzdur!


Senin işini sana öğretmeye kalkarlar ve hakkında aşırı az şey bildikleri bir konu bile olsa son derece özgüvenli bir şekilde konuşur, tereciye tere satarlar. Son derece kibirlidirler, kendilerini mütevazı gibi gösterirler. Dışarıda bir melek, içeride ise tam bir şeytandırlar! Her şeye rağmen bazen normal birer insana dönüp sağlıklı hareketlerde bulunmaları ise oldukça şaşırtıcıdır. Bu insanlar bunca zamandır aramızdan biri miydiler? Sorusunu akıllarda uyandırırlar.


Okuduğunuz bu paragraftaki durumlar tanıdık geldi mi? Eğer siz de bu hususlara maruz kaldıysanız bir narsist ile yaşıyorsunuz! Toplumun yüzde bir ila altısını oluşturan narsistik kişilik bozukluğuna sahip olan bireyler, gizli narsist ve açık narsist olmak üzere ikiyi ayrılırlar. Verilen örneklerde narsisizmin yanısıra, psikopati ve sosyopati gibi zihinsel rahatsızlıklar da mevcuttur. Etraflarındaki bireylerin, özellikle çocukların zihinsel sağlığının olumsuz yönde etkilenmesine sebep olan bu bireyler, toplum gelişimi açısından büyük tehlike arz ederler. Bu tabloda görüldüğü üzere, bir narsistin açığa vurulması ve silahsızlandırılması son derece önemli. Burada görülen sadece bireysel bir psikolojik hastalık değil, aynı zamanda toplumsal bir yozlaşmadır! Bundan dolayı; toplumumuzda bu tür insanlar hakkında farkındalık sahibi olmak, özellikle gelecek nesillerin sağlıklı bir şekilde yetiştirilmesi için son derece önemlidir.