Nietzsche, ”ayaktakımı” tabirini toplumda okumayan, düşünmeyen, sorgulamayan insanlar için kullanmıştır. Kendini bu grubun dışında gören insanlar; genellikle toplumdan uzak yaşayıp, kimseyi beğenmez bir ruh halinde kendilerini yalnızlığa sürüklerler. Peki soruyorum size: Ya “ayaktakımı” haklı ise? Biz, yani farklı düşünenler haksız isek? Belki de dünya, çok üstüne düşünmemiz gereken kompleks bir yer değildir ve aslında doğrusunu onlar yapıyorlardır.


Hermann Hesse, bir kitabında; “İnsanların büyük çoğunluğu yüzmeyi öğrenmeden yüzmek istemez. "Ne anlamlı bir söz, değil mi? Yüzmek istememeleri doğal çünkü karada yaşamak için yaratılmışlar, suda değil. Ve düşünmek istememeleri de doğal çünkü yaşamak için yaratılmışlar, düşünmek için değil!" demiştir.

Bu söze bakarak belki de sıradan yaşamak, insana en iyi gelen şeydir.

 

''Entelektüel insanlar yalnızdır'' der çoğu kişi. Lakin sizce bu insanlar kendilerini bu yalnızlığa yine kendileri sürüklemiyor mu? Etrafımızdan çok fazla bir şey beklemeden, onlara aklımızda çok fazla sorumluluk yüklemeden, sadece onlardan faydalanıp onlarla eğlenmek bence bir entelektüele hiçbir şey kaybettirmez.

Dostlarım, insanoğlu sosyal bir varlıktır. Yaşamak için insanlara ihtiyacımız var. Yalnızlığın verdiği anksiyeteden ancak bu şekilde kurtuluruz.

 

Sözün özü, Nietzsche'nin söylediğinin tam tersini söylüyorum size; yalnızlığınıza kaçmayın dostlarım! Ayaktakımı ancak siz izin verdiğiniz kadar sinirinizi bozar. Onlar ile eğlenin, insanlığınızı yaşayın lakin onlara çok anlam yüklemeyin. Onlar ile girdiğiniz bir mücadelenin sonunda haklı çıkmanın veya haklı çıkmasanız bile o mücadelede çizgi ötesi düşünmenin keyfini çıkartın...