Birazdan ben şu pencerede oturacağım sanki.

Birazdan babam elinde bir siyah poşetle geliverecek.

Ben hızla koşacağım abimi itekleyerek, önce poşeti ben alayım diye; varsa içinde eğer, çikolatayı önce ben yiyeyim diye. 

O zamanlardan belliydi içimdeki kir demek. 

Varsa eğer çikolata, bir şımarık teşekkür ile alıvereceğim babamdan. Sonra geçip kıkırdayarak yiyeceğim sanki. 

Dışarıdan gelecek sesleri bizim çocukların; ya ip atlıyorlardır ya körebe ya da yerden yüksek kim bilir? 

Vakit biraz daha geçince hazır olacak yemek,

Sulu patates var deyiverelim yemekte, pek severim. 

Annem tüm gün üşüse de mutfakta, ses etmeyecek hiç.

Ben yine arsız, en kötü, bi' eline sağlık diyeceğim. 

Annem ses etmeden dizindeki ağrılara, toplayıp sofrayı, çay telaşına girecek hemen.

Bense sanki çok büyük adam olacakmışım gibi geçeceğim ödevlerin başına. 

Annem, o sabahtan beri toplasan üç saat oturmamış olan kadın, hâlâ etrafı toplayacak, yorgunluktan bir köşeye kıvrılan babama battaniye getirme telaşına düşecek bu kez de. 

Gün neredeyse biterken, bu pencerenin perdeleri koyulaşmışken dışarıda sadece bekçiler ve çöpçüler ve kız tavlamaya çalışan erkekler ve köpekler kalmışken annem iyice yorgun düşmüş, geçecek kanepenin bir ucuna ama kafasındakiler durmayacak tabii. 

Anneannem nasıl olmuştur, düşünecek.

Dedem yine amcamı savunmuştur gereksiz yere, düşünecek.

Babam yine bize aslan, onlara kedi olmuştur düşünecek.

Babam yine savunamamıştır kendini, düşünecek.

Biz bir yerlere gelebilecek miyiz, düşünecek.

Ayaklarımız üşümüş müdür, düşünecek.

Yarına ne yapsa diye düşünecek.

Derken farkına bile varmadan kapanacak gözleri.

Bizse diğer odadan gelip pat diye açıvereceğiz kapıyı da ürkecek bir anda.

Sonra kalkıp yerine geçecek ve yine düşünmeye devam edecek.

Bu pencere önünde geçen her gün böyle

Olsun derler ama yaşıyoruz ya şükürdür.

Bugünlerimize, tok karnımıza, başımızı sokacak evimize, onca derdimize, aç uyuduğumuz günlere...

Olsun, yine de şükürdür bu pencere önündeki her güne...