Geçenlerde okulun ormanında yürüyüş yaparken terk edilmiş bir bekçi kulübesi ile karşılaştım. Amaçsız ve cılız bir tenekeden ibaretti ama sahip olduğu küçük pencere onu güzel kılıyordu. Pencere yarı aralık öylece kalmıştı. Olduğum taraftan pencereye bakınca sık ve yemyeşil bir orman manzarası beni karşılıyordu. O an o pencere bana bir portal gibi hissettirdi ve aklımdan geçen ilk cümle şu oldu: Keşke bizi istediğimiz (beklediğimiz yahut özlediğimiz) ana taşıyan pencerelerimiz olsaydı.


Nereye mi yolcu olurdum?


Annemi son gördüğüm ana giderdim ilkin. Avuçlarım arasında saklardım onun sıcaklığını ve geri taşırdım bu ana. Dövme gibi kalırdı o sıcaklık avuçlarımda. Ne vakit dokunsam avuçlarıma, şu an dururdu ve ben annemi hissederdim. Belki bir daha hiç eksik kalmazdım. Hiç buruk…


Halamın beni kurtardığı o güne giderdim sonra. Kendimden evvel küpe çantamı kurtarırdım o evden. Gerekirse hiçbir kıyafetimi de almazdım. Gerekirse vücudumdaki tüm deliklere takardım o küpeleri, yeter ki benimle kalsınlar. Dahası her yanımda asılı küpelerimle Aras’a koşardım. Yüzmeyi bilmesem de koşar atlardım ona. Açlıkla kucaklardım akan tüm çamurlu suyu. Dalardım, çıkardım, taşlarını okşardım. İran’da bir su ambarından çıkardım belki, olsun! İşte o zaman bir daha hiçbir nehre bakıp ağlamak gelmezdi içimden.


Sanırım en çok da yün kokulu ana gitmek isterdim. Pek çok kez gitmek isterdim hatta mümkünse, geri dönmek de istemezdim. Sımsıkı bir düğümle bağlardım kendimi o ana. Sabahın 6 küsurunda yün kokusuna sarılırken hissettiğim o sarsıntılı ana. Gideceğim için ağlayan o gözlere kendimi bağlamakla kalmaz, bir olurdum onlarla. Onunla. Böylece bu kadar ağrısı olmazdı aramanın ve var olmazdı kıvrantısı tutulmamanın.


O soğukluğun bedenimi sardığı ana giderdim. Anlara ya da. Sevgiyle kalkan kollarımın yalnız toz tanelerini sardığı o ana. Onun peşi sıra hiçbir şeyi saramayan kollarım… Bazen diyorum ki keşke kalkmak nedir unutsalardı. Ya da toz tanelerinden aldığım enerjiyle ben kalkıp gitseydim o an. Ardımda, sonramda ne kaldığını umursamadan. Böylece hiçlikle hiç tanışmamış olurdum.


Ya da vazgeçtim! Bir pencere olsa ve oradan geçtiğim anda tüm inatçılığım ve taşıdığım bu anılar ardımda kalsa. Böylece yeni var oluşlara yer açılırdı içimde.