Puslu havanın seyrine dalmış sana

Penceremden bakıyorum

Pencere ki dünyaya açılır

Pencere ki sana açılır

Bütün pencerelerin hatırına bağışla beni

O pencere ki kıyısına koyamadığım ıhlamurlar hatırına

 

Çayır kuşunun yukarıya, en yukarıya

Göğe doğru yükselirken söylediği 

Sabah şarkılarını duymadım diye kızma bana

Güneşin kızıla dönerken yaktığı 

Ağıtları duymaktan geliyorum

O güneş ki son ışıklarını selamlamaktan geliyorum

 

Anlaşılmaz bir bulut kaplıyor gökyüzünü

Neresinden bakarsak bakalım tan yeri ağaracak

Zifiri karanlığından geliyorum gecenin

Güneş yeniden doğmak üzere

Öğlenin kavurucu siestasından

Silkinen doğayı ısıtan güneş

Nedendir bilmem ısıtmıyor içimi

Sen de üşüyorsundur şimdi

 

Havsalana beni de kat

Arşınladığın yolların ezberindeyim

Saksıda kurumuş günebakanlar

Pencerenin kenarından sızan rüzgâr

Taşın toprağın kokusunu sızdırıyor

Seni unutturuyor

Aylardan neydi, yıllardan neydi

Gelmediğin her gün

Siliniyor ayak bastığın yerler

Rüzgâr kuşlarla götürmeden kokunu

Bir çıtırtı duyduğumda koştuğum pencerenin

Pervazına yaslandığım 

Dağlarını, ovalarını gördüğüm 

O puslu havanın ardında

Silüetini andıran her neyse

Baktığım yönün, çeperin uzağında

Bir sanrı, bir sancı değil bu

 

Uyandığım kâbusların bittiği yerdesin

Bakıyorsun, görüyorsun, ağlıyorsun

Gözlerinden akan pınarın döküldüğü

Toprakla bütünleştiği yerde

Esrime bir haldesin

 

Görürsün umuduyla bir işaret fişeği gönderiyorum göğün en karanlığına

Geleceğini umduğum penceremden haykırıyorum sana

Uzaklardan gelen anlaşılmaz feryadı

Duysan da bakmıyorsun

Pencerenin ardındaki suretime

Apaçık ortadayım 

Yaslanmıyorum artık pervazına da duvarına da pencerenin

Seni görüyor, sana bakıyorum

Esen rüzgârın getirdiği

Tanıdık kadifemsi kokunun

Sarhoşluğuyla açıyorum

Ardına kadar penceremi

Bahçe duvarına astığım

Hanımelilerinin kokusuna karışsın diye kokun.