Sessiz ve kimsesiz sokakta evler kaldırımın hakkına girmişti. Hatta bazı pencereler sokağa değil de komşunun penceresine açılır gibiydi. O kadar yakınlardı ki... Kendini bir zemin katın demirle süslenmiş penceresinin önüne attı. Bu demirler sayesinde daha güvende hissediyordu.

Kıvrılıp uyuyacak iken burnuna bir koku geldi. Yanı başında bir saksı çiçek duruyordu. “Senin burada olmaman gerekir,” dedi rüzgarda savrulan çiçeğe. “Pencerenin önünde değil, doğada olman gerekir.” Sinirlenip patisiyle saksıyı aşağıya doğru itmeye başladı. Saksı, iki demir çubuğun arasından kayıp düştü ve yerde parçalara ayrıldı. Çıkan sesle evin turuncu ışığı yandı. Perde hızla açıldığında kedi aşağı atlayıp kaçtı. “Kediymiş ya, yok bir şey. Yatın hadi.”

Belki de eve dönmeliydi. Her zaman böyle mi olacaktı? Her sabah evi terk etmek isteyecek ama her gece geri dönmesi gerektiğini mi hissedecekti? Acaba sokak kedisi mi olmak daha zordu yoksa evsiz bir insan mı? Nasılsa onların, gece geri dönmesi gerektiğini hissedeceği evleri yoktu.

Ona doğru gümbürtüyle gelen adım sesini duyduğunda kaçabilecek bir yer bulamadığından saldırganca mırladı. Eli bıçaklı bir oğlan, onun mırlamasından çekinmeyip sımsıkı kucakladı tüylü gövdesini. Bıyıklarını kesmeye başladığından korkuyla titredi. Tırnaklarını çıkartıp oğlanın koluna geçirdiyse de oğlan bana mısın demedi. Gülerek geri çekildiğinde “Bu bir deney,” dedi. “Bakalım söyledikleri gibi dengenizi kaybediyor musunuz hakikaten?” Koşarak kaçtığında oğlanın gülüşüyle kuşandı çıplak sokak. “Kaybetmezmişsiniz.”

Gün ağarmaya başladığında anca durulmuştu hızlanan kalbi. Demek perdeler pencereyi örtüp sokakları kendisinden gizlediğinde böyle şeyler oluyordu dışarıda. Geri dönse alırlar mıydı acaba onu? Cins kedi, güzel kedi diye onu alıp götürmüşlerdi eve küçükken ama şimdi bu kirlenmiş beyaz tüyleri, kesilmiş bıyıkları ve sertleşmiş patileriyle onu güzel bulmazlardı.

Yoluna devam etti. Şansına, çöpün kenarında duran bir poşetin içinde, insan tabağından arta kalan balıklar vardı. Onları yemek için eğildiği anda bir kedi başına patisiyle vurdu. “Bizim için koydular onları buraya. Mahallenin kedileri için.” Kavga etmeyi bilmediğinden sessizce geri çekildi. Zaten çok aç değildi, daha fazla acıkmamak için yiyecekti.

Bir otobüs durağının önünden geçerken kendi fotoğrafını gördü. Duraktakilerden saklanarak, sessizce ilerledi ama fotoğrafı attığı her adımla karşısına çıkar olmuştu. Elektrik direklerinde bile vardı. Adını, kızın numarasını ve para ödülünü yazmışlardı üstüne bir de. Dilencilerden birinin yanına gitmek istedi ağzında bu ilanla ama eve dönmek istemiyordu. Bu yüzden kimseye bu iyiliği yapamadı. Kendini gizleyerek sokaklarda ilerlemeye devam etti. Sonra, sokağın köşesinde duran aynadan kendisini gördü. Fotoğraftaki halinden eser yoktu. Gizlenmek boşunaydı, kimse onu tanımazdı. Ulu orta gezmeye devam etti.

Bir miyavlama duyduğunda durup etrafına bakındı. Tekrarlanan sese doğru döndü yüzünü. Bir evin içinden geliyordu ses, pencerenin önündeki bir başka güzel kediden. Yolun ortasına oturdu, onunla göz temasını yitirmemeye gayret etti. Kedi, kendisini fark ettirdiği için miyavlamayı bırakmıştı.

Kedinin sahibi gelip de kediyi pencereden alana kadar bu sessiz anlaşmayı sürdürdüler. Önü boş kalan camın perdesi de kapanmıştı. Bir süre bekledi geri açılması için ama açılmadı. O da yoluna devam etti.