(Birbirini tanımayan iki adam. Daha kılıksız olanı diğerinin oturduğu banka çekinerek yaklaşır.)

(Fonda deniz görülmekte ve belli belirsiz dalgalar duyulmaktadır.)


belki biraz canımız yanacaktı,

ama buna değeceğini düşünüyorduk.


- anlamadım?

- biraz vaktinizi alacağım.


(Anlamaz, ancak dinler, belki kırmak istemediğinden, ihtiyatla.)


ben ve duvarlarım

buna değeceğini düşünüyorduk.

kimseye sormadan var olmak istedik

ve çıktık yola.

ne aradığımızı bilmeden, bütün aptallığımızla.

sadece yürümek isteği,

rol yapmadan ve yorulmadan.

inanın efendim, sadece buydu derdimiz.

ah.


- başarabildiniz mi?

- müsaade ederseniz,

   biraz ağlayabilmek isterim.

- tabii. iyisiniz ya?

- elbette.



(İlk adam ağlamaya başlar, diğeri şaşkın biçimde uzattığı sigara ile teselliye çalışır.)

...


(Kısa süre sonra toparlanır, gözlerini siler ve sigarayı parmaklarının arasında unuttuğu halde konuşmaya başlar.)


ve çıktık yola, yüzümüz ağrıyordu.

anlıyor musunuz?

yüzümüz

yalandan güldüğümüz her an için

bir başka ağrıyı taşıyordu.

kendi kendimizin maskesini takar olmuştuk,

"kendimiz"

içinde hala üretildiği fabrikanın uğultusuyla,

yepyeni. kusursuz. mutlu.

sahte.

seri üretim hayatlarımız,

onları istemiş olmamızdan vuruyordu bizi.

kederlerimiz bile aynıydı,

kahkahalarımız,

şiirlerimiz aynı hasreti çekiyordu,

aynı denize karşı aynı sigara dumanları

"aah" diyordu.

ah.


- çakmağınızı ödünç alabilir miyim?

   hep kaybediyorum.

- tabii bayım, buyurun.


(Her ikisi de sigaralarını yakarlar, aynı çakmağın aynı ateşiyle.)

...


evet, ah.

hep kaybediyorum.

isteyerek olmuyor elbette,

ama hangisi oluyor ki?

kaybetmek de bir özen ister efendim,

kendince değer görmek,

doya doya hissedilmek ister.


- siz hiç kaybettiniz mi?

- çakmağımı mı?

- hayır canım, kendiliğinizi


kendiliğinizi hiç kaybettiniz mi?

ışık dayanmaz bulmaya, karanlık aratmaz.

ben önce duvarlarımı kaybetmiştim,

seviniyordum,

"artık ben olabilirim" diye,

oysa onlardan ibaretmişim.

onlarda ve onlarla saklanmışım hep.

baksanıza:

beceremediğim kendim olabilmeyi

duvarlarım yıkılınca kaybettim!

anlıyor musunuz?

ne korkunç!

varlığınız hiç sakladığınız kadar oldu mu?

sizin varlığınız hiç,

saklandığınız yer oldu mu?

ve kaçtığınız.


- yol demiştiniz bayım?

   nereye vardınız?

- farkına efendim.

  kendimin, ne olmadığımın.


hem yalnız olduğumun hem yalnızca olmadığımın.


(İkinci adam bir süre denize bakar, belki kendini düşünerek, belki hiç düşünmeyerek, kim bilir?)


- müsaade ederseniz,

   biraz ağlayabilmek isterim?


(İkinci adam ağlamaya başlar, diğeri şaşkın biçimde uzattığı sigara ile teselliye çalışır.)

(Perde kapanır.)

...

(Perde yeniden açılana kadar, aradan zaman geçtiğini belirten hafif bir müzik duyulur.)


(Birbirini tanımayan iki adam. Daha kılıksız olanı diğerinin oturduğu banka çekinerek yaklaşır.)

(Fonda deniz görülmekte ve belli belirsiz dalgalar duyulmaktadır.)



adam bağırır, bir başka hikayeyi:


"belki biraz canımız yanacaktı,

ama buna değeceğini düşünüyorduk."






*Tablo: Kuzma Petrov-Vodkin / Drama at The Theatre