bir şehir yıkıldı gözlerinde
ben ne zaman sana uzansam
elime ateş değmiş gibi yanardım
ben ne zaman seni sayıklasam
kalbimden şeytanın hüznü akardı
kimsesiz bir çocuğun haykırışındaki çaresizlik
dolup taşardı bu şehirden
ben hangi vakit sana uğrasam
dudaklarımdan eksik olmayan şiirler başlardı
uzun yollardan geldim
dağları, denizleri aştım evime dönmek için
her akşamüstü yorgun bulutları izlerken
yaşlı kadınların kederiyle kavruldum
hiçliğin karşı konulmaz varoluşuna sığındım
o hiçlikte bile kederi yok edip seni doğurdum
elleri nasırlı, yorgun adamlar gördüm
kimi nefretle baktı gözlerime kimi şehvetle
gördüğüm her şeyden herkesten kaçıp sana geldim
yalnızlığını paylaşmaya, seninle var olmaya geldim
uzun yollardan geldim
kendimi sana açmaya, göğsünde uyumaya geldim
ben hangi vakit düşlesem bunları
simsiyah bir yol belirirdi önümde
geldiğim yollardan ıssız, geldiğim yollardan beter hâlde
koşacak gücü vermediği için kızardım Allah'a
küçüktüm, öfkelenirdim ve ağlardım geceler boyu
ben hangi vakit ağlasam ufacık bir hayal belirirdi gözlerimin önünde
boynunu bükmüş, kederiyle boğulmuş bir adam.